Kategoriler
Nedir

Ordovisiyen

Ordovisiyen Dönemi (485-443 milyon yıl öncesi)

Ordovisiyen dönemi, Kambriyen’ dönemin’in ardından gelir ve Silüryen’e kadar devam eder. Jeolojik kayıtlara göre, yaklaşık 485 milyon yıl öncesinden başlar ve 443 milyon yıl öncesine kadar sürer.

Kaynak: Sci News
İklim

Ordovisiyen döneminde, Dünya’nın iklimi genellikle ılımandı ve buzulların oluşumuyla ilişkili belirgin kanıtlar bulunmamaktadır. Ancak, iklimdeki değişkenlikler ve mevsimsel değişimlerin olduğu düşünülmektedir. Günümüze göre iklim, daha sıcak ve nispeten dengeliydi.

Coğrafya

Ordovisiyen dönemi, Dünya’nın coğrafi yapısında önemli değişikliklere tanıklık etti. Bu dönemde, deniz tabanı yayılmaları ve sırt oluşumları devam etti ve kıtasal sınırlar yeniden düzenlendi. Kıtasal kara parçaları büyük ölçüde denizlerle çevriliydi ve kutup bölgeleri buzullarla kaplıydı.

Flora ve Canlılar

Ordovisiyen dönemi, denizlerdeki yaşamın zenginleştiği bir dönemdir. Trilobitler, kabuklu deniz hayvanları, deniz süngerleri, yumuşakçalar ve ekinodermler gibi birçok organizma bu dönemde yaygındı. Ayrıca, ilk balık benzeri organizmaların da ortaya çıktığı düşünülmektedir. Karada yaşam ise hala çok sınırlıydı ve genellikle basit bitki örtüsü ile karakterize ediliyordu.

Ordovisiyen döneminin sonlarına doğru, bir kitle yok oluşu meydana geldi ve birçok deniz hayvanı türü kayboldu. Bu yok oluş, devir sonu yok oluşlarından biri olarak bilinir ve birçok trilobit türü gibi birçok organizmanın tükenmesine neden oldu.

Kaynak: Sci News

Günümüzde, Ordovisiyen döneminin yaşamın evrimindeki önemi büyüktür. Bu dönem, karmaşık yaşam formlarının gelişimine ve çeşitlenmesine önemli katkılarda bulunmuştur. Ayrıca, deniz yaşamının çeşitliliği ve karmaşıklığı, ekosistemlerin oluşumu ve gelişimi açısından kritik bir dönem olan Ordovisiyen döneminde büyük ölçüde şekillenmiştir.

Etiket: ordovisiyen, ordovisiyen yok olması, trilobitler, jeolojik zamanlar

Kategoriler
Nedir

Kambriyen

Kambriyen Dönemi (539-485 milyon yıl öncesi)

Kambriyen dönemi, Dünya tarihinde yaşamın evrimindeki en önemli dönemlerden biridir. Bu dönemde, karmaşık çok hücreli organizmaların ortaya çıkması ve hızla çeşitlenmesiyle bilinir. Stratigrafi açısından Paleozoik Zaman’ın ilk periyodu olan Kambriyen periyoduna karşılık gelir ve yaklaşık olarak 539 milyon yıl öncesinden başlar ve 485 milyon yıl öncesine kadar sürer.

Kambriyen
Kaynak: ScienceNewsExplores
İklim

Kambriyen döneminde, Dünya’nın iklimi genellikle sıcak ve nispeten istikrarlıydı. Buzul dönemleri yoktu ve ılıman iklim koşullarının hüküm sürdüğü düşünülüyor. Ancak, belirgin mevsimsel değişikliklerin olduğu düşünülür ve tropikal bölgelerin genişlediği ve daraldığı görülür. Bu dönemdeki iklim değişiklikleri, yaşamın evrimini etkileyen önemli faktörlerdendir.

Coğrafya

Kambriyen döneminde, Dünya’nın coğrafik yapısı önemli değişimlere uğradı. Süper kıta Pannotia’nın parçalanması ve kıtaların ayrılmasıyla, kıtasal sınırlar yeniden düzenlendi. Deniz tabanı yayılmaları ve sırt oluşumları hızlandı ve yeni okyanus havzaları oluştu. Kara kütleleri arasında kara köprüleri oluştu ve bu durum, organizmaların farklı bölgelere yayılmasını kolaylaştırdı.

Flora

Kambriyen döneminde, bitkilerin çeşitliliği ve karmaşıklığı, sonraki dönemlere kıyasla oldukça sınırlıydı. Denizlerde, algler ve diğer basit bitki benzeri organizmalar hakimdi. Kara bitkileri henüz evrimleşmemişti ve bu dönemde kara üzerinde karmaşık bitki örtüsü bulunmamaktaydı. Ancak, denizlerde yaşayan bitkisel organizmalar, ekolojik çeşitlilik açısından oldukça zengindi ve okyanus ekosistemlerinin önemli bir parçasını oluşturuyordu.

Canlılar

Kambriyen dönemi, karmaşık çok hücreli organizmaların çeşitliliğinde ve evriminde büyük bir patlama yaşandığı dönemdir. Bu dönemde ortaya çıkan organizmalardan bazıları trilobitler, arketipler, deniz süngerleri, yumuşakçalar, ekinodermler ve kabuklu organizmalardır. Trilobitler, Kambriyen döneminin en tanıdık fosillerindendir ve deniz tabanlarında hareket eden kabuklu hayvanlardır. Deniz süngerleri, yumuşakçalar ve ekinodermler de o döneme ait birçok fosil kaydında bulunmuştur.

Kambriyen döneminin en dikkat çeken özelliği, yaşamın çeşitliliğindeki hızlı artıştır. Bu dönemde yaşam, okyanusların derinliklerinden çıkarak farklı ortamlara hızla yayılmış ve çeşitlenmiştir. Bu da sonraki dönemlerdeki biyolojik evrimin ve çeşitliliğin temelini atmıştır. Kambriyen dönemi, yaşamın evrim tarihindeki en önemli dönemlerden biri olarak kabul edilir ve modern yaşam formlarının atası olan birçok organizmanın kökenini açıklar. Bu dönem, biyolojik çeşitliliğin ve karmaşıklığın hızla arttığı bir dönemdir ve Dünya tarihindeki önemli bir dönüm noktasını temsil eder.

Etiket: kambriyen, kambriyen patlaması, trilobitler

Kategoriler
Genel

Jeoloji: Dünyanın Taşlarını ve Tarihini Keşfedin

Jeoloji, dünyanın oluşumunu, yapısını ve evrimini inceleyen heyecan verici bir bilim dalıdır. Bu yazıda, jeolojiye dair temel kavramları ve ilginç bilgileri keşfedecek, yer kabuğundaki olayları anlamaya yönelik bir yolculuğa çıkacaksınız.

jeoloji ve dünya

Yer Kabuğu ve Oluşumu

Yer kabuğu, kayaların ve minerallerin karmaşık bir mozaği olarak karşımıza çıkar. İç çekirdekten dış kabuğa kadar olan katmanlar, jeologlar için sürekli bir keşif alanı olmuştur. Pangea’nın parçalanması, levha tektoniği ve volkanik aktivite gibi olaylar, yer kabuğunun dinamik yapısını şekillendiren unsurlardır.

Minerallerin Dünyası

Jeolojik süreçlerin temel taşları olan mineraller, kristal yapıları ve kimyasal bileşenleriyle büyüleyici öykülere sahiptir. Kuarz, feldispat, manyetit gibi yaygın minerallerin yanı sıra, ender bulunanlar arasında yer alan elmas ve zümrüt gibi değerli taşlar da jeolojinin merkezinde yer alır.

doğal mineraller

Fosil Kayıtları ve Tarih Öncesi Dünya

Jeoloji, tarih öncesi dönemlere ışık tutan fosil kayıtları sayesinde geçmişin izini sürer. Dinozorların devri, buzul çağları ve yaşamın evrimi gibi konular, jeoloji ile paleontolojinin kesişim noktalarında keşfedilir.

Depremler ve Volkanlar

Yeryüzündeki dinamizmi anlamak için depremler ve volkanlar üzerinde durmak gerekir. Levha sınırları boyunca meydana gelen depremler, yer kabuğunun hareketlerini gözler önüne sererken, volkanik patlamalar yeni toprak oluşumlarına yol açar.

Jeotermal Enerji ve Madencilik

Jeolojik oluşumlar, enerji ve maden kaynakları açısından da zengindir. Jeotermal enerji, yer altındaki sıcak kaynaklardan elde edilen çevre dostu bir enerji kaynağıdır. Aynı zamanda madenler, endüstriyel hammaddelerin ve değerli metallerin çıkarıldığı yerlerdir.

Jeoloji ve Çevre

Jeoloji, çevre bilimleri ile de sıkı bir ilişki içindedir. Toprak erozyonu, su kirliliği, iklim değişiklikleri gibi konular, jeologların doğal kaynakları koruma ve sürdürülebilirliği anlamak için çalışmalarını gerektirir.

Sonuç olarak jeoloji, doğanın gizemli öykülerini çözen bir anahtardır. Bu bilim dalı, geçmişin izlerini sürmek, doğanın gücünü anlamak ve geleceği öngörmek için önemli bir araçtır. Jeoloji ile ilgili daha fazla bilgi edinmek, dünyanın altındaki sırları keşfetmek ve doğanın güzelliklerini anlamak için heyecan verici bir serüvene atılabilirsiniz.

Kategoriler
Nedir

Sürdürülebilir Arazi Yönetimi

Sürdürülebilir arazi yönetimi, toprakların kullanımının, üretimin ve doğal çevrenin korunmasının bir arada yapılmasını amaçlar. Bu, üretimin artırılmasının yanı sıra toprakların üretim kapasitesinin korunmasını ve doğal çevrenin sağlıklı bir şekilde sürdürülmesini de içerir. Sürdürülebilir arazi yönetimi, tarım, ormancılık, su yönetimi, koruma ve diğer alanları içermektedir. Bu yöntemler arasında örnek olarak; gübreleme, sulama, toprak koruma yöntemleri, biyolojik çeşitlilik, tarımın sürdürülebilir hale getirilmesi, orman yönetimi, toprak restorasyonu, erozyon kontrolü, su kaynaklarının korunması, enerji ve malzeme verimliliği gibi konular bulunabilir.

Kategoriler
GIS

Türkiye’de Kullanılan EPSG Kodları

Türkiye EPSG Kodları

Haritacılık ile ilgilenen herkes projeksiyon / datum farklılığından kaynaklı sorun yaşamıştır. Ya alınan veri bambaşka bir yerde çıkmaktadır. Ya da sağ-sol olarak 5-10 metre yukarı-aşağı olarak 180-200 metre kayık görünmektedir. Z kotlarında da yine kabul edilemez farklar vardır. Bu sorunun temel nedeni her projeksiyon sisteminin temel aldığı dünyanın eğrilik basıklık gibi farklı kabullerden kaynaklanmaktadır. Dünya mükemmel bir geometrik şekle sahip değildir ve mevcut şekline biz geoid diyoruz. Projeksiyon sistemleri ise farklı formülasyonlarla bu yüzeye en yakın geometrik şekli tanımlamaktadırlar. Z kotlarındaki farklılık bundan kaynaklanmaktadır. Bazı bölgelerde gerçek yüzey bu kabul edilen eksenin altında, bazı bölgelerde ise üzerinde kalmaktadır. Haritacılıkta sıfır hata yoktur. 3 boyutlu bir yüzeyi 2 boyutlu bir kağıt ortamında göstermek istediğimizde bu hatalar da beraberinde gelmektedir. Bu hataları en aza indirmek için birçok sistem tanımlanmıştır. Ancak hangi projeksiyon sistemine sahip olursa olsun bir veri başka bir projeksiyon sistemine kabul edilen hata oranları ile birlikte dönüştürülebilmektedir. Bu dönüşümlerde yararlanılması için Avrupa Petrol Araştırma Grubu (EPSG) her projeksiyon sistemi için bir EPSG kodu belirlemiştir. Ben de Türkiye’de haritacılıkta uğraşan insanların yaşadığı temel sorunlardan yola çıkarak, çözüm olabilmesi için ülkemizde kullandığımız tüm EPSG kodlarını bir tabloda sizlere sunmaya çalıştım. Umarım yardımcı olabilirim.

Kısa AdıEPSGZonDOMKoor. Sis.ESRI -
Gauss Kruger
Açıklama
ED504230--2D Coğr.4230Coğrafi European Datum 1950
WGS844326--2D Coğr.4326Coğrafi World Geodetic System 1984
ITRF968995--2D Coğr.104122Coğrafi International Terrestrial Reference Frame 1996
TUREF5252--2D Coğr.5252Coğrafi Turkish National Reference Frame 1996
ED50 TM272319927102550-2206European Datum 1950 3° Zone 9
ED50 TM3023201030102551-2207European Datum 1950 3° Zone 10
ED50 TM3323211133102552-2208European Datum 1950 3° Zone 11
ED50 TM3623221236102553-2209European Datum 1950 3° Zone 12
ED50 TM3923231339102554-2210European Datum 1950 3° Zone 13
ED50 TM4223241442102555-2211European Datum 1950 3° Zone 14
ED50 TM4523251545102556-2212European Datum 1950 3° Zone 15
ED50 35N23035352723035European Datum 1950 6° Zone 35
ED50 36N23036363323036European Datum 1950 6° Zone 36
ED50 37N23037373923037European Datum 1950 6° Zone 37
ED50 38N23038384523038European Datum 1950 6° Zone 38
WGS84 35N32635352732635World Geodetic System 1984 - 6° Zone 35
WGS84 36N32636363332636World Geodetic System 1984 - 6° Zone 36
WGS84 37N32637373932637World Geodetic System 1984 - 6° Zone 37
WGS84 38N32638384532638World Geodetic System 1984 - 6° Zone 38
ITRF96
TUREF / TM27
52539275269International Terrestrial Reference Frame 1996
ITRF96
TUREF / TM30
525410305270International Terrestrial Reference Frame 1996
ITRF96
TUREF / TM33
525511335271International Terrestrial Reference Frame 1996
ITRF96
TUREF / TM36
525612365272International Terrestrial Reference Frame 1996
ITRF96
TUREF / TM39
525713395273International Terrestrial Reference Frame 1996
ITRF96
TUREF / TM42
525814425274International Terrestrial Reference Frame 1996
ITRF96
TUREF / TM45
525915455275International Terrestrial Reference Frame 1996
Kategoriler
Genel

2022 Harcırah H-Cetveli Gündelik ve Konaklama

10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca devlet memurlarına verilecek gündelik ve konaklama bedelleri H-Cetveli ile belirlenmektedir. 2022 yılında bir güncelleme ile birlikte konaklama bedeli %50’den %180 artımlı olarak değiştirildi. Ardından H-Cetveli güncellendi ancak %180 artım eski H-Cetveli üzerindeki değerden hesaplanmaya devam etti. Bu değişiklikler kafa karıştırdığı için bu tabloyu hazırlama gereği duydum. Umarım yardımcı olabilirim.

Kadro Gündelik Konaklama
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Cumhurbaşkanı Yardımcıları  162,00 ₺  280,00 ₺
Anayasa Mahkemesi Başkanı, Bakanlar, Genelkurmay Başkanı, Milletvekilleri, Kuvvet Komutanları, Jandarma Genel Komutanı, Sahil Güvenlik Komutanı, Cumhurbaşkanlığı İdari İşler Başkanı, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Sekreteri, Orgeneraller, Oramiraller, Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi ve Sayıştay Başkanları, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, Danıştay Başsavcısı, Diyanet İşleri ve Yükseköğretim Kurulu Başkanları, Kamu Başdenetçisi  149,00 ₺  257,60 ₺
Ek göstergesi 8000 ve daha yüksek olan kadrolarda bulunanlar  129,00 ₺  224,00 ₺
Ek göstergesi 5800 (dahil) – 8000 (hariç) olan kadrolarda bulunanlar  121,00 ₺ 210,00 ₺
Ek göstergesi 3000 (dahil) – 5800 (hariç) olan kadrolarda bulunanlar  115,00 ₺  198,80 ₺
Aylık/kadro derecesi 1-4 olanlar  102,00 ₺  176,40 ₺
Aylık/kadro derecesi 5-15 olanlar  100,00 ₺  173,60 ₺
Kategoriler
Google Earth

Türkiye MGRS Pafta İndeksi

Türkiye MGRS Pafta İndeksi
Tüm Türkiye’nin 100 km ölçekli MGRS pafta indeksini bilgisayarınıza indirin ve herhangi bir pafta bulucu yazılıma/eklentiye gerek kalmadan çalıştığınız yerin hangi paftada kaldığını Google Earth üzerinde bulun.
Böylelikle koordinat hangi paftada diye sormanıza gerek kalmayacak.

Türkiye MGRS Pafta İndeksini KMZ olarak indirmek için BURAYA TIKLAYIN
Türkiye MGRS Pafta İndeksini Shapefile olarak indirmek için BURAYA TIKLAYIN

MGRS bir askeri grid referans sistemi olup NATO tarafından kullanılmaktadır.

Türkiye Pafta Bölümlemesi
Türkiye Pafta Bölümlemesi A3 boyutunda PDF indirmek için BURAYA TIKLAYIN

Kategoriler
S. Serdar YEGÜL

Doğayı Korumak, Ama Nasıl?

Bir baba düşünün ki, ülkesinin doğal kaynaklarının ve özellikle ormanların akıl dışı kesilip endüstriye kazandırılmasından rahatsız olsun. Rahatsız olsun olmasına ama, diğer taraftan da, o da babasından devraldığı işleri ister istemez sürdürmek zorunda kalsın ve ormanlarda ağaçların kesilmesi, tomruk haline getirilmesi, nehir suları yükseldiğinde tomrukların sallar haline getirilerek büyük limanlara taşınması ve oralardan satılması işleriyle meşgul olsun. Doğa/orman tahribatı için çözüm yolları arayan bu babanın, akıllı mı akıllı bir de oğlu olsun.

Şimdi gelin, gerçek hayat hikâyelerinden hareketle, bir baba ve onun akıllı oğlunun bu işe nasıl bir çözüm bulduğuna ya da bulamadığına bir bakalım.
Baba James Pinchot

Baba, Oğul ve Kutsal Dayanışma

Yukarıda “baba” olarak bahsettiğimiz James Pinchot (1831-1908), ABD hükümetinden orman arazileri satın almakta ve bu araziler üzerindeki ağaçları kesip satmakta ve ticari hayatını sürdürmektedir. İşlerini yürütürken doğa/orman tahribatına yakından tanık olan James Pinchot, 1880’lerde işyerini ABD’nin New York kentine taşır ve mobilya distribitörlüğü yapmaya başlar. New York’un emlak zengini güzel karısından ise ilk çocukları Gifford Pinchot (1865-1946) dünyaya gelir. Oğullarıyla yakından ilgilenen çift, onu Doğu’nun en iyi okullarında okuturlar.

Gifford Pinchot, 1885 yılında Yale Üniversitesine başlamadan önce, yaz tatilini babasıyla birlikte geçirmektedir. Tatilde babasıyla birlikte yürür, eğlenir ve sohbet eder. Bir gün babası ona pat diye: “Nasıl bir ormancı olmak istersin?” diye bir soru sorar. Gifford şaşırır; ne cevap vereceğini bilemez. Çünkü o yıllarda ABD’de resmi ormancılık eğitimi veren herhangi bir okul olmadığı gibi, ormancı diye bir meslek de yoktur. Gifford içinden: “Ormancı olsa olsa, ormanda ormanla ilgili işleri yapan insandır” diye geçirir. [1]

Aslına bakılırsa baba Pinchot, geçmişte ağaç kesim alanlarında yaşadığı olumsuz tecrübelerini oğluna aktarmak istemektedir. Sorusunun arka planında, “ormanları hiç bitmeyecekmiş gibi kesip satan bir ormancı mı olmak istersin, yoksa onları akılcı yönetip kullanan ve onlardan sürekli yararlar sağlayan bir ormancı mı olmak istersin?” sorusu yatmaktadır. Baba Pinchot oğluna sadece soru sormakla kalmaz, onu aynı zamanda sıkı bir şekilde yönlendirir de. James Pinchot, oğluna sorduğu ve basit gibi görünen bu soru yoluyla aslında, ABD’de yeni bir ormancılık anlayışının tohumlarını da etmektedir.

1885-1889 yılları arasında Gifford Pinchot’un Yale’de geçirdiği zaman, onun bilgi edinmesinden daha çok, sosyal yönden gelişmesine yarayacaktır. Gifford’un üniversite eğitimi biter bitmez babası onu, ormancılık otoriteleriyle görüşmesi ve ormancılık eğitimi alması için Avrupa’ya gönderir. Gifford Fransa, İsviçre, Avusturya ve Almanya’da birçok değerli ormancı ile tanışır ve onların ormancılık eğitimi hakkındaki görüşlerini alır. Bu değerli insanların Gifford’a Fransa, Nancy’deki Orman Okulunda eğitim almasını önermeleri üzerine, Gifford bir yıl bu okulda eğitim alır. Dersliklerde temel ormancılık bilgilerini öğrenirken Fransa’nın bazı ormanlık alanlarında bazı ağaç türlerinin gelişimini inceler.

1890 yılı sonunda ABD’ye dönen Gifford, öğrendiği bilgileri ABD ormanlarında uygulamak ister. Babasının politik nüfuzunu da kullanan Gifford, Kuzey Caroline eyaletinde 700 hektar / futbol sahası genişliğindeki Biltmore mülkünde orman şefi olarak işe başlar. Eğer Biltmore mülkünde Gifford’un gerçekleştireceği pratik ormancılık uygulamaları başarılı olursa, diğer bir deyişle, mali açıdan kendi kendini döndürebilen bir mekanizma kurulabilirse, Biltmore uygulamaları tüm ABD’ye örnek olacaktır.

1891-1894 yılları arasında Gifford’un önderliğinde Biltmore mülkünde yapılan ormancılık çalışmaları olumlu sonuçlar verir ve Biltmore “pratik ormancılığın ilk örneği ve yuvası” haline gelir. Buradaki ormancılık çalışmaları o kadar popüler olur ki, pek çok Amerikalı genç, ormancılık mesleğini seçmek ister. Bu yöndeki taleplere bir cevap olarak, 1896 yılında Biltmore Orman Okulu açılır. Biltmore, Amerikan ormancılığına gerçek bir katkı sağlar.

Biltmore mülkü ormanlarında Gifford’un elde ettiği tecrübelerden birisi de, Avrupa ormancılığının Amerikan ormancılığına benzemediği gerçeğidir. Gifford ve ekibi, Avrupa ormancılık bilgi ve yöntemlerini ABD ormanlarına uyarlamak zorunda kalırlar. [1]

Gifford Pinchot

Vahşi Batıya Yolculuk

Gifford Pinchot, Biltmore’daki deneyimlerinin ardından, ABD Ulusal Bilimler Komitesi tarafından Ulusal Ormancılık Komisyonunda görevlendirir. Komisyonun görevi özetle, Batı eyaletlerinde orman arazi kullanımlarını incelemek ve raporlandırmaktır. Gifford’un da içinde bulunduğu Komisyon, 1895-1897 yılları arasında söz konusu çalışmaları yürütür. Çalışmaları esnasında görülür ki, Batı’da at çalan insanlara ölüm cezası verilirken, kamunun orman arazilerini çalan insanlara herhangi bir ceza verilmediği gibi, bir de yaptıkları iş onaylanmaktadır. Komisyon üyeleri konuyu incelediğinde, kamu yöneticilerinin aynı sülaleden olduğunu ve bu sülale bağının, usulsüzlük ve yönetim yetersizliğine zemin hazırladığını görürler.

1898 yılında Gifford Pinchot, kadrosu Tarım Bakanlığında olduğu halde, İçişleri Bakanlığının Ormancılık Bölümü’nde ormancı unvanıyla ilk resmi görevine başlar. Artık resmi olarak merkezi hükümete yani Washington’a bağlıdır. Bu görevi esnasında tüm ülkeyi kapsayan seyahatlere çıkar ve sahadaki ormancılık çalışmalarının ne kadar yeterli ve etkili görüldüğünü inceler ve rapor eder. [1]

ABD Başkanı Teddy Roosevelt

Gifford Pinchot’un, New York’taki Amerikan Ormancılar Derneği’nden yakın arkadaşı olan Theodore Roosevelt, 1901 yılında ABD’nin 26. Başkanı (1901-1909) seçilir. Gençliğinde ABD’nin Batı’sında ve Afrika’da vahşi doğada pek çok gezi ve avlara katılan Theodore Roosevelt – her ne kadar av düşüncesiyle tezat oluştursa da – doğa korumanın önemini fazlasıyla kavramış bir insandır. Hazır konu Theodore Roosevelt’ten açılmışken, bir av partisi esnasında önüne çıkan bir ayıyı vurmayıp, “onu bağışladım” demesi üzerine, çevresi tarafından kendisine “Teddy” lakabının takıldığını da sözlerimize ekleyelim. [2]

Teddy Roosevelt göreve başlar başlamaz ülkenin ormancılık çalışmalarının daha etkili yürütülmesi için Pinchot’un tecrübelerinden yaralanmak ister. Zaten Pinchot, 1895-1901 yılları arasında yaptığı çalışmalar sonucu ABD’nin temel ormancılık problemlerini belirlemiştir. Bu problemlerin başında, hiç şüphesiz, orman alanlarının İçişleri Bakanlığına, bu alanlar üzerinde çalışan ormancıların ise Tarım Bakanlığına bağlı olması gelmektedir. Bizim deyişimizle, davul başka tokmak başkasının elindedir. Böyle olunca da, pek çok idari ve teknik sorun ortaya çıkmaktadır.

Teddy Roosevelt ve Pinchot

1901 yılında Pinchot ve arkadaşları, Tarım Bakanlığının bünyesinde çalışmakla birlikte – Başkan “Teddy” Roosevelt’in de teşvikiyle – İçişleri Bakanlığı, Orman Bölümü’nün iyileştirilmesinde önemli görevler üstlenirler. İyileştirme çalışmalarının bir sonucu olarak Orman Bölümü’nün ismi Orman Bürosu olarak değiştirilir. Sorunlar kökten çözülmese de görece iyileşmeler sağlanmıştır.

Pinchot ve arkadaşları orman alanlarının Tarım Bakanlığına devrine ilişkin çalışmalarına devam ederler ve 1905’te Kongre’nin kararı ve Başkan’ın onayıyla kamuya ait orman alanları İçişleri Bakanlığından alınarak Tarım Bakanlığına devredilir. Devir gerçekleştirilirken Orman Bürosu, Orman Hizmetleri (Forest Service) ismini alır ve Başkan “Teddy” Roosevelt, Orman Hizmetleri’ne ilk genel müdür (chief) olarak – zaten aklında olan – Gifford Pinchot’u atar.

Büyük Gurur

1905-1910 yılları arasında Orman Hizmetleri’nde Genel Müdür olarak görev yapacak olan Pinchot, pek çok temel ormancılık çalışmasına imza atacak ve ABD’de ormancılık yönetiminin temellerini sağlamlaştıracaktır. Sağlamlaştıracaktır sağlamlaştırmasına ama, ABD’de ormancılık çalışmalarının bu düzeye gelmesinden en çok gurur duyacak kişi, hiç şüphesiz,  babası James Pinchot olacaktır. Bunun nedeni, 1880’lerde orman alanlarına hiç tükenmeyecekmiş gibi bakılırken, dahası bu alanlar fütursuzca talan edilirken, yaklaşık 20-25 yıl sonra, orman alanlarına, akılcı kullanılarak daima faydalanılması gereken alanlar olarak bakılmaya başlanmıştır. Diğer bir deyişle, James Pinchot’un 1885 yılı yaz tatilinde oğluna sorduğu soru (Nasıl bir ormancı olmak istersin?) yoluyla attığı tohumlar, çimlenmiş, yeşermiş, sürgün vermiş ve 1900’lerin ilk on yılında boyunu aşan bir ağaca dönüşmüştür. Bu ağaç daha da boylanacak ve ABD ormancılığı sonraki yıllarda oğlunun attığı temeller üzerinde kat be kat yükselecektir. “Bir baba için bundan daha büyük bir gurur olur mu?” demekten kendimi alamıyorum.

Baba Pinchot, oğlu Orman Hizmetleri Genel Müdürü görevini yürütürken 1908 yılında vefat edecektir.
Pinchot’un Otobiyografisi

Korumacılığın Babası

Koruma (conservation) kavramının içini: “orman kaynaklarının akılcı yönetilerek onlardan sürekli yararlanılması” şeklinde dolduran Gifford Pinchot, Amerikan Korumacılığının Babası unvanını almıştır. Teddy Roosevelt’in Pinchot için söylediği bir sözle yazıyı bitiriyorum: “Ülkemizin doğal kaynaklarının korunmasında, milletimiz Gifford Pinchot’a çok şey borçludur.”

Hoşça kalın, doğayı korumada kalın!

KAYNAKLAR

  1. Pinchot, Gifford; Breaking New Groun, Island Press, 1998
  2. Eliot, John L; Roosevelt Country – T.R.’s Wilderness Legacy; National Geographic, September, 1982

Gri Kuleler Pinchot

Kategoriler
S. Serdar YEGÜL

İlk Kadın Roman Yazarı: Fatma Aliye

Bir kadın düşünün ki, ilk çeviri ve ilk kurgusal metinleriyle modern Osmanlı edebiyat dünyasına güçlü bir giriş yapsın; bununla birlikte, eserlerinin kapaklarında ismi değil de “bir kadın” ifadesi yer alsın! Kimden mi söz ediyoruz? Tabii ki, bir fotoğrafı ile elli liralık banknotların arka yüzünde yer alan Fatma Aliye’den!

FATMA ALİYE (1862-1936) – Kadınların okullarda eğitim almalarının yaygınlaşmadığı ancak üst sınıf aile kızlarının eğitim alabildiği bir dönemde çocukluk ve gençliğini geçiren Fatma Aliye, ağabeyi Ali Sedat için ders vermeye evlerine gelen öğretmenlerden dersler alır. Okuma yazmayı öğrenir öğrenmez geleneksel anlatıları okuyan Fatma Aliye, ardından Fransızcayı öğrenmeye başlar. Öğretmenlerinden dilbilgisi, kozmografya ve astronomi gibi dersleri alır. Hayatının önemli dönüm noktalarından biri, ağabeyinin okumayıp bir kenara bıraktığı Ahmet Mithat’ın eserleri ile tanışmasıdır. (1)

Fatma Aliye’nin okuma isteği karşısında oldukça şaşıran babası Ahmet Cevdet Paşa[1], kızının edebiyata ilgisini desteklemek için Ahmet Mithat[2] ile kızının manevi baba-kız olmalarına izin verir. Ahmet Mithat, bu “manevi babalık-kızlık” konusu hakkında şunları söyler:

“[Günümüz Türkçesiyle]: Aliye Hanımefendi ile aramızda sözleşilmiş olan ve hatta rahmetli babalarının [Ahmet Cevdat Paşa] da onayıyla gerçekleşen manevi babalık ve kızlığın nasıl yürürlüğe gireceğine dair haberleşmeler esnasında söz konusu hanım [Fatma Aliye] pek bilgece ortaya koymuştur ki manevi babalık ve kızlığın önemi, maddi babalık ve evlatlıktan da hiç de aşağı değildir. Maddi anne baba insanı maddi varlıklar âlemine getirmeye aracılık ettiği gibi manevi baba da manevi varlıklar âlemine getirmeye aracı olur.” (2)

Ahmet Mithat bir yandan eserleri ve bilgisiyle Fatma Aliye’ye bir rol model olurken diğer yandan da sahibi olduğu Tercüman-ı Hakikat gazetesinin sütunlarını ona açar. Yalnız bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum: Ahmet Mithat, Fatma Aliye direnç gösterene kadar, onun söylemlerini yönlendirmeye çalışır. Özetle onu tanımlamaya çalışır; hatta tanımlar da diyebiliriz.

Fatma Aliye Topuz

Fatma Aliye 1879 yılında Padişahın yaveriyle Kolağası Faik Bey’le evlenir. Askeri eğitim almış olan Faik Bey, Fatma Aliye’nin roman okumasını yasaklar hatta kimi romanlarını yırtar. Bu duruma mevcut şartlar altında karşılık vermeye cesaret edemeyen Fatma Aliye, bu sebepten uzun bir süre roman okuyamama dönemine girer. Bir müddet sonra tavrı yumuşayan Faik Bey, eşinin roman okumasına izin verir. 1889-90 yılında Georges Ohnet’in Volente romanını Türkçeye çevirip yayınlamasına bile karışmaz.

Diğer yandan Osmanlı kamuoyu, “bir kadın” imzası ile yayımlanın Volente romanı çevirisinin Fatma Aliye tarafından yapıldığına inanmaz. Onlara göre çeviriyi ya babası Ahmet Cevdet Paşa ya da ağabeyi Ali Sedat yapmışlardır! Benzer bir olay, Fatma Aliye’nin Ahmet Mithat ile ortaklaşa yazdıkları Hayal ve Hakikat hikâyesinde de yaşanır. Osmanlı kamuoyu, Ahmet Mithat ve “bir kadın” imzasıyla yayımlanan eserin asıl yazarının Ahmet Mithat olduğuna inanır.

Fatma Aliye yukarıda adı geçen iki eserleriyle edebiyat dünyasına adımını atmıştır atmasına ama bu dünya onu bir türlü kabullenememiştir. Çünkü bu iki eserin ona ait olduğuna kimse inanmamıştır. Toplumsal kabule ancak, 1891-92 yıllarında kendi ismiyle yayımladığı Muhadarat[3] romanıyla ulaşabilecektir.

FATMA ALİYE’NİN BAKIŞ AÇISI – Fatma Aliye, muhafazakâr kimliğinden ödün vermeden, Türk kadın haklarının düşünsel temellerine katkıda bulunmaya çalışan bir yazardır. Oryantalist bakış açısına hemen her eserinde karşı çıkar. Batı ve Doğu’nun üstün yanlarının bir araya gelmesinden doğan yeni bir Türk kadınının hayalini kurar. Batılı anlamda feminizme karşı çıkan Fatma Aliye’nin, “İslami bir feminizme” ön ayak olduğu söylenebilir.

Fatma Aliye, kadınların İslam’ın özünde bulunan hak ve hukuka bir zamanlar sahip olduklarını, sosyal hayatta aktif olduklarını; ancak bu haklarının örf ve adetler yoluyla kadınların ellerinden alındığını düşünür. Fatma Aliye’ye göre, kadın çocuğu yetiştirendir; medeniyetin bekçisidir ve yarınların temelidir. İnsanlığın ilerlemesi kadınlığın yükselmesine bağlıdır. Bunun için kadınlar, zaten kendilerine ait olan ve bir zaman önce kendilerinden zorla alınmış, gasp edilmiş hakları geri istemektedirler. Bunun için erkeklerin de desteği gerekmektedir. (3)

ROMANLARINDA KADIN SORUNLARI – Fatma Aliye, hem kendisinin hem de Osmanlı kadınlarının yaşadığı sorunları rahatça tartışabileceği bir zemin ve bir araç olarak roman türünü seçer. Hayal ve Hakikat’in ardından 1891-1910 yılları arasında dört roman daha yazar.

Fatma Aliye, Meşrutiyet’ten iki yıl sonra (1910) basılan Enin romanında, İslami çerçevenin dışına çıkmadan eşlerin birbirini tanımasını savunur. Enin’de evlenme niyetinde olan Sabahat ile Suat’ı evlilik öncesi birbirlerini Avrupai usulle tanımaları için Sabahat’ın mürebbiyesi Miss Mod’un aracılığıyla buluşturur. Diğer taraftan, Enin’in baş karakterlerinden Rıfat, evleneceği kız için şunları söyler:

“İzdivacı oyuncak addedenlerden değilim! O hususta kendimi nasıl düşünürsem, alacağım kadını da öyle düşünürüm. Bir kadını bedbaht etmek, onun hayatını zehirlemek, istikbalini mahvetmek istemem. Evet, alacağım kadının güzel olmasını hem de kendi tab ve mizacıma göre güzel olmasını isterim. Lakin kadın ne kadar güzel olsa yalnız çehresine bakarak mükemmeliyetine kanaat edemem. Ben onun maneviyatının da güzel olmasını isterim.”

Fatma Aliye 1896-97 yıllarında yayımladığı Refet adlı romanını yayımlar. Hiç maddi dayanağı olmayan çalışkan azimli bir kızın birçok imkânsızlık içinde öğretmen olma hikâyesini anlatır. 1897-98 yılların yayımladığı Udi adlı romanında ise, kocasından ayrılan Bedia’nın ud çalarak kendi ayakları üstünde durmasını konu edinir. Bedia parasız kalır ve fuhşa sürüklenmemek için müzik eğitimini ve bilgisini kullanır. (4)

BİTİRİKEN 19. yüzyıl roman yazarlarından Fatma Aliye’nin kurmaca metinlerinde kadınların eğitim ve boşanma hakkı, evlilik ve çalışma hayatı gibi toplumdaki temel sorunlarına değinilir ve dönemine göre oldukça cesur kadın portreleri çizilir. İçinde bulunduğu, gelenek ve modern arasında sıkışmış, ikircikli bir yapıda seyreden toplumsal koşullar, Fatma Aliye’nin kurmaca olan ve kurmaca olmayan metinlerini de etkiler ve çift sesli bir yapı oluşmasına neden olur. Bu çift sesli yapıya rağmen Fatma Aliye yine de romanlarında alttan alta başkaldıran, güçlü, tuttuğunu koparan kadın karakter portreleri çizer. (5)

Diğer taraftan, Ahmet Cevdet Paşa’nın kızı olmasının getirdiği sorumlulukların ve Ahmet Mithat’ın tanıtımını yaptığı bir kadın yazar olmasının getirdiği ağır yüklerin Fatma Aliye’yi yazarlık serüveni boyunca yorar. Ama ne yormak! “Bir kadın” ifadesi engelinden başlayarak, “Ahmet Mithat’ın çizdiği, tanımladığı ve söylemlerini belirlediği kadın” ve “mahalle baskısı” gibi engelleri tek tek aşmak ve kadınların sorunlarını anlatmak istemektedir. Hem de tüm bu engelleri aşarken kırıp dökmemek ve saf dışı kalmamak zorundadır. Dönemine göre tüm bu zorlukları, kendisine has yöntemlerle sabırla ve başarıyla aştığı söylenebilir.

İlk kadın roman yazarımız Fatma Aliye’yi saygıyla selamlıyorum.

[1] 1822-1895yılları arası yaşayan Ahmet Cevdet Paşa, tarihçi, hukukçu ve devlet adamıdır. Başkanlığında kurulan Mecelle Cemiyeti tarafından Mecelle ciltler halinde yayımlanmıştır.
[2] 1844-1912 yılları arası yaşayan Ahmet Mithat; çevirmen, yazar, yayımcı ve gazetecidir.
[3] Muhadarat: Unutulmayan, yeri ve zamânı geldikçe tekrarlanan edebî, târihî fıkralar, hikâyeler, latîfeler veya ilimle, fenle ilgili bilgiler (Kubbealtı Lügatı)

YARARLANILAN KAYNAKLAR

  1. Ahmet Mithat & Fatma Aliye, Hayal ve Hakikat, Everest Yayınları, 2015
  2. Ahmet Mithat; Fatma Aliye yahut Bir Osmanlı Muharrisesinin Neşeti, Sel Yayıncılık, 2011
  3. Gençtürk, Tülay Demircioğlu; Hayattan Kurmacaya: Fatma Aliye Hanım’ın Dört Romanında Metinlerarası İlişkiler başlıklı makale
  4. Demir, Hilal; Fatma Aliye Hanım’ın Çerçevesinde Kadın Haklarının Sınırları başlıklı makale
  5. İnce, Meryem Selda; Anlatıda Mütesettir Olmak: Fatma Aliye başlıklı makale.

NOT: Bu yazı, Kafasına Göre Dergisinin Mart-Nisan 2020 sayısında yayımlanmıştır.