Kategoriler
S. Serdar YEGÜL

John Muir ve Milli Parklar

Size, Eski Dünya’nın (Avrupa) tarihi güzelliklerinin yerini Yeni Dünya’da (ABD) doğal güzelliklerin aldığını söylesem; dahası, tüm bu yerini alma (ikame) düşüncesini oluşturan düşünürlerin ABD’nin doğal güzelliklerine: “Spiritüalizmin kaleleri, Sekoya tapınağı, Sekoya abidesi ve Sierra katedrali gibi isimler verdiklerini de sözlerime eklesem, bana ne dersiniz?

Sizi bilmem ama yukarıdaki düşünceleri bir makalede [1] okuduğunda oldukça şaşırdım, şaşırmaktan da öte adeta vuruldum. Çünkü bu bilgiler benim için oldukça yeni bilgilerdi ve üniversite öğrenimim esnasında ve sonrasında böylesine ilginç isimlendirmelere hiç mi hiç rastlamamıştım.

Söz konusu makalede, R. W. Emerson, H. D. Thoreau ve J. Muir’in düşünce çizgisinden bahsediliyor ve John Muir’in yukarıdaki isimlendirme ve diğer çabalarına özellikle vurgu yapılıyordu. Peki, o zaman soruyu soralım: Kimdi John Muir ve doğal güzelliklere böylesine ilginç isimler vermek nereden aklına gelmişti? John Muir’i tanıyarak başlayalım.

John Muir

1838 yılında İskoçya’da dindar bir ailede dünyaya gelen John Muir (1838-1914), babasının zorlamasıyla kutsal kitapları olan Eski Ahit (Tevrat, Zebur) ve Yeni Ahit’i (İncil) ezberler. Bu ezberlerin ileride John Muir’in üslubu üzerinde önemli etkileri olacaktır.

11 yaşında ailesiyle birlikte Amerika’ya (Wisconsin, Kingstone) göç eden John Muir, daha çocuk yaşta yaban hayatına ilgi duyar ve çiftlik işlerinin yanı sıra, göl kenarındaki arazilerinde zamanını ağaçları, çiçekleri ve hayvanları tanıyarak geçirir. Arazilerinin hemen yanında, çok sevdiği ve Tanrının bizzat koruduğuna inandığı bir koruluk vardır. Bu koruluğu çitle çevirmek ve çiftlik hayvanlarının içeri girmesini engellemek ister. Bu ve benzeri davranışları, onun daha o yaşlarda yaban doğaya olan ilgisinin ipuçlarını verir.

John Muir

Baba Muir, John’un dini görüşlerini koruması için onu okula göndermez. Bunun üzerine John, uzun saatler tarlada çalıştıktan sonra arta kalan zamanını babasından aldığı matematik kitaplarını okuyarak geçirir. Öğle paydoslarında bile önce kitaplarını okur, daha sonra karnını doyurur. Kış günlerinde akşam saat 8’de yatar, sabahleyin erkenden kalkarak kitaplarını okumaya devam eder. Bilime ilgi duyan John, evlerinin bodrum katında deneyler yapar. Bu yolla pek çok buluşa imza atan John, buluşlarını Wisconsin Fuarı’nda sergiler ve bazı ödüller kazanır.

22 yaşında (1860) Wisconsin Üniversitesine kaydolan John, üniversitede botanik ve jeoloji okur. Yaz tatillerinde okul masraflarını çıkarmak için çiftliklerde çalışır. Üniversitede geçirdiği iki buçuk yılın ardından İndiana, İndianapolis’te bir araba fabrikasında çalışmaya başlar. İşinde başarılıdır ve zaman zaman terfi almaktadır. Ancak bir iş kazası sonucu John’un her iki gözü de görmez olur. John, körlerin dünyasına adım atar atmaz, doğal güzellikleri ne denli sevdiğini ve onlarsız yapamadığını fark eder. John, tam da bu kâbusun ortasındayken bir karar verir: “Eğer bir gün gözleri iyileşir ve görmeye başlarsa, yaz-kış ve yağmur-çamur demeden doğayı gezecek ve doğal güzellikleri seyredecektir” [2]. Neyse ki bir süre sonra John’un gözleri görmeye başlar ve böylece o özlediği orman ve kırlara geri döner.

Ver Elini Yürüyerek Yolculuk!

29 yaşında (1867) ABD’nin güneyinde doğudan batıya doğru yürüyerek uzun bir (1609 km) yolculuğa çıkan John Muir, yolculuk esnasında büyük kentlerden olabildiğince uzak durur ve ormanlarda yürümeyi tercih eder. Yolculuğu esnasında not defterine şunları yazar: “Bu uzun yolculuk Kaliforniya’da sona erecekti. Tek başıma ve yaya olarak Meksika Körfezini yürüyecektim. Çantamda, alacağım bitki örnekleri için bir kutu vardı. Kıştan kaçan kuşlar gibi Güney’e iniyordum. (..) Aslında Güney Amerika’ya da geçip, Amazon nehrinin başlangıcından itibaren, Güney Amerika ormanlarını yürümek istiyordum. Sonra da koca nehri salla aşarak Okyanusa ulaşmak arzusundaydım. Güney Amerika’ya gitmek için gemiye binemezdim, çünkü çok az param vardı. Florida’da yakalandığım hastalıktan sonra kendimi pek toparlamış hissetmiyordum.” [2]. (Muir’in Güney Amerika’da seyahat etmek istediği rota, Alexander von Humboldt’un 1799-1802 yılları arasında seyahat ettiği rotadır. Muir, bu düşüncesini 30’lu yaşlarda gerçekleştiremese de, bu düşüncesinden asla vazgeçmeyecek ve 70’li yaşlarda bu seyahati gerçekleştirir.)

Yosemite Vadisi Milli Parkı

Yosemite Vadisi

Muir, 1868 ilkbaharında Kaliforniya Eyaletindeki Yosemite vadisine ulaşır ve çevresindeki eşsiz güzellikleri görerek sevinç içinde şunları söyler: “Şu ana kadar duyduğum ve okuduğum hiçbir cennet tasviri Yosemite kadar güzel değil. Dağlar ve vadiler çiçeklerle bezenmişti. Çiçekler içinde yüzerek ve kendimden geçerek, ayaklarımın beni götürdüğü yere gidiyordum. Tepelerden birinin üzerinden çevreyi seyrettim. Karşımdaki manzara, şimdiye kadar gördüklerimin en görkemli manzaraydı. Kaliforniya Merkez Vadisi ayaklarımın altında seriliydi. Sanki güneş gökten yere inmiş, 80 km genişliğinde ve 800 km uzunluğunda ışıktan bir göl oluvermişti. Bu şimdiye kadar gördüğüm altın bahçelerin en büyüğüydü. Bu altın bahçenin doğu kenarında, Sierra Nevada Dağları yükseliyordu. Dağlar sanki göğe yükselen ışıktan bir duvar gibiydi.” [2].

Yaz geldiğinde içinde vadinin yükseklerine çıkma isteği uyanan Muir, o kadar şanslıdır ki, koyun sürüsüne çoban yardımcısı arayan bir sürü sahibi ile karşılaşır ve sürü sahibi onu işe alır. Hem para kazanma hem de yükseklerin bitki, hayvan ve yeryüzü şekillerini tanıma fırsatını bulan Muir, yüksek noktalardan vadiye bakmaya âşık olur; dahası, kendini ibadet ediyor ve Tanrıyla iletişim kuruyor gibi hisseder.

John Muir tüm bu gözlemleri esnasında, koyunların toprağın bitki örtüsünü azaltarak yağmurlarla sürüklenip gitmesine neden olduğunu gözlemler. Sierra’nın o güzelim ağaçlarının, zengin olmak isteyen kimseler tarafından kesilerek satıldığını ve ormanların tarla ya da otlak açmak için yakılıp yıkıldığını görür. Bütün bunların gerekli olmadığını anlatabilmek için kolları sıvayan Muir, ulusal düzeyde kampanyalar başlatarak gazete ve dergilere yazılar yazar. Yazılarında etkiyi arttırmak için şiirsel bir dil kullanır. Muir’in çabaları yıllar içinde meyvelerini verecek ve Amerikan halkı Muir’in doğal yaşam alanları felsefesini benimseyecektir.

1890 yılında, Muir’in önemli gayretleri sonucu Yosemite vadisi, milli park ilan edilir. Bununla da yetinmeyen Muir, 1892 yılında Sierra Kulübü’nü kurarak, Türkçeye “doğal alanların olduğu gibi muhafazası” olarak tercüme edilen “preservation” fikrini genç nesillere aşılamaya çalışır; seminer ve arazi gezileri düzenler. Sierra Kulübü, bugün de işlevini sürdürmektedir.

Sierra Klübünün Günümüzdeki Bir Etkinliğinden

Başkan Yosemite’ye Geliyor!

Gençliğinde doğaya duyduğu tutkuyla ünlenmiş olan ABD Başkanı Theodere Roosevelt (1. Roosevelt) 1903 yılında Kaliforniya eyaleti seyahat programına Yosemite vadisini de aldırır ve John Muir’un bu seyahatte kendisine eşlik etmesini ister. Başkan Roosevelt, Yosemite vadisine vardığında, Muir ve birkaç park görevlisini de yanına alarak Yosemite vadisindeki Mariposa koruluğuna gider. Bu bölge, dev sekoya ağaçlarıyla meşhurdur. Bir sekoya ağacının altında kamp kuran ekip, sabaha kadar açık alanda battaniyelerine sarılarak doğayı seyreder. Muir fırsatı kaçırmaz ve gece boyunca şiirsel bir dille Başkan’a Yosemite vadisi ve doğa ile ilgili düşüncelerini anlatır. Ertesi gün Muir, Başkan’ı iki şelale ve en yüksek tepenin (Glacier) görülebildiği bir noktaya çıkarır. Bir gece de orada kamp kurarlar. Sabah kalktıklarında üzerlerinin kar ile kaplı olduğunu görür, şaşkın ve mutlu yüzlerle birbirlerine bakarlar.

Roosevelt ve Muir kampta

Başkan, iki geceden aldığı müthiş zevkle, bir sonraki gün Yosemite’den ayrılarak vatandaşlarına hitap etmek üzere Kaliforniya’nın başkenti Sacramento’ya gider. Hitap esnasında sanki Başkan değil de John Muir konuşmaktadır. Başkan: “Sekoya ağaçlarının dibinde olmak, bir tapınakta olmak gibi bir histi. Umarım bu büyük ağaçların olduğu koruluğu koruruz. Bu ağaçların her biri sanki bir abideyi andırıyor. Ben, gelecekte bunların taşıyacağı değeri düşündüğümde; bu paha biçilmez doğal güzelliklerin zarar görmeden korunmasını, gelecek nesillere bırakılması gerektiğini düşünüyorum ve istiyorum. Biz bu ülkeyi sadece bir gün yaşamak için değil, yıllarca yaşamak için inşa ediyoruz” der.

Roosevelt, Muir ve Park Görevlileri

Bitirirken

John Muir (1838-1914), ABD’de hızla yok olmakta olan doğal yaşam alanlarının muhafazası için pek çok yazı yazarak ve konuşma yaparak Amerikan kamuoyunu ve karar vericilerini uyarmaya çalışır. Yazı ve konuşmalarını oluştururken, bir yandan “doğa asla sadece doğa değildir; doğanın daima dini bir değeri vardır” [4] düşüncesinden ilham alırken, diğer yandan bilimsel gözlemlerine de dayanır.

Dini ve bilimsel düşüncelerini zihninde harmanlayan Muir, Amerika’nın doğal yaşam alanlarına: “Spiritüalizmin (ruh ve ruhla ilgili konuların) kaleleri, Sekoya tapınağı, Sekoya abidesi ve Sierra katedrali” gibi ilginç isimler verir. Bu isimlerin altını: “Doğayı muhafaza etmek ruh sağlığımızı korumak için gereklidir. Muhafaza edilmiş doğal yaşam alanları, insanları endüstrileşme ve lüks düşkünlüğünün etkisinden kurtaracak yegâne araçlardır” gibi düşüncelerle doldurur. Dolayısıyla Muir’in, “ruh muhafazası, kale/ibadethane muhafazası, ruh muhafazası” gibi bir döngüden bahsettiği söylenebilir.

John Muir’in Amerikalıların kulağına fısıldadığı muhafaza (preservation) ve milli parklar (national parks) düşünceleri karşılığını bulmuş olacaktır ki, bugün sadece ABD’de değil tüm dünyada yüzlerce milli park ilan edilebilmiştir. “Ne mutlu o milli parkları gezerek ruhlarını iyileştirenlere ve tazeleyenlere!” demekten kendimi alamıyorum!

Yazıyı John Muir’le bitirelim: “Dağlara çık ve verecekleri iyi haberi al. Doğanın huzuru, aynı güneş ışığının ağaçlara aktığı gibi, içine akacak. Rüzgârların taze nefesi, fırtınaların enerjisi içine esecek, kaygıların da sonbahar yaprakları gibi dökülüp gidecektir.” [2]

KAYNAKLAR: [1] Çelik, Cahit; Doğal Alanları Koruma: Amerika Birleşik Devletlerinde Milli Parkların Oluşum Süreci ve İdaresi, 2015 (Son erişim tarihi: 8 Ocak 2020); [2] William O. Douglas; Ağaçlar Kaçmaz, Redhouse Press, 1978; [3] Özdağ, Ufuk; Edebiyat ve Toprak Etiği, 2017; [4] Mekân Sembolizmi: http://www.symbolism.org/writing/books/sp/2/page4.html, sayfa 1, paragraf 1 (Son erişim tarihi: 8 Ocak 2020)

Muir'in en meşhur eseri Yosemite

NOT: Bu Yazı Orman ve Av Dergisinin Ocak-Şubat 2020 sayısında yayımlanmıştır.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir