Kategoriler
S. Serdar YEGÜL

Doğa Dostu Küçük Prens

– “Kral Hazretleri! Güneşe batmasını emreder misiniz?”
– “Emrediyorum, akşam yediyi kırk geçe güneş batsın!”

Küçük Prens

Yıllar önce Küçük Prens’le tanışmam, bir gazetenin kültür-sanat sayfasında toplumun önde gelen bazı isimlerine: “Hangi kitabı önerirsiniz?” sorusunun sorulması ve o isimlerden birinin, “hiç düşünmeden Küçük Prens”, cevabını vermesi ile oldu. Kitabı almak üzere kitapçıya doğru giderken, karşıma üç yüz ya da dört yüz sayfalık bir kitabın çıkacağını zannediyordum. Karşıma çocuk bölümünde yüz sayfalık bir kitap çıktığında ise, yoksa yanlış bir kitap mı alıyorum, endişesine kapıldım. Kitabı bir çırpıda okuduğumda, kitabın hiç de çocuk öykülerinin alışılmış kalıplarına uymadığını ve çok geniş bir konu yelpazesine sahip olduğunu gördüm. İlerleyen yıllarda mesleğim orman mühendisliğinin kazandırdığı bakış açısıyla öyküyü tekrar tekrar okudum. Özellikle Kral’ın doğa kurallarına dikkat ederek emirler vermesinden ve Küçük Prens’in gülüne ve tilkiye sevgi beslemesi, emek vermesi ve sorumluluk duymasından çok etkilendim. Küçük Prens’in temelde bizden açık açık doğanın yasalarına uymamızı istemesi çok ilginç geldi. Küçük Prens’in verdiği mesajların tüm çocukların verdiği mesajlar olarak düşündüğümde; dahası, doğan her çocuğun anne babası başta olmak üzere tüm yetişkinleri mesaj yağmuruna tuttuğunu düşündüğümde ise, birden durgunlaştığımı ve derin derin düşüncelere daldığımı fark ettim.

Şimdi gelin öykünün biraz daha ayrıntılara girelim ve Küçük Prens’in hiç de küçük olmayan düşüncelerine biraz daha yakından bakalım.

* Altı yaşındayken, balta girmemiş ormanlarla ilgili bir kitap okuyan, Küçük Prens öyküsünün anlatıcısı pilot, kitaptan etkilenir ve bir fil yutan bir boa yılanı çizerek büyük insanlara gösterir. Büyük insanlar resmi hiç anlayamadıkları gibi, bir de ona hiç beklemediği tavsiyelerde bulunurlar. Zaten büyük insanlar, hiçbir şeyi olduğu gibi anlayamazlar, onlara hep açıklamalarda bulunmak gerekir. Bu ise çocuklar için çok zor bir iştir.

Diğer taraftan, öykünün ilerleyen kısımlarında Küçük Prens, büyüklerin kendilerini fazlasıyla önemsediklerini ve kendileri hakkında gerçek olmayan, abartılı yargılara sahip olduklarını söyler. Büyükler, tüm doğal yaşam içinde yalnız kendi çıkarlarını düşünürler, doğanın salt kendi kullanımlarına sunulmuş olduğunu sanırlar ve insan merkezcidirler.

Küçük Prens, sahip olduklarından sadece yararlanmayı değil onlara yarar sağlamayı da düşünür. Çiçeğini sulamak, yanardağ kurumlarını süpürmek ve kötü sürgünleri kesmek ona göre hep, sahip olduklarına yarar sağlamak ve sorumluluğunu yerine getirmek demektir. Diğer taraftan, Küçük Prens kendi gezegeninden Dünyaya gelirken uğradığı bir gezegende, yıldızların sahibi olduğunu söyleyen işadamını garipser. Çünkü işadamı, arkası arkasına hesaplarını kontrol etmekte, ancak yıldızlara karşı herhangi bir sorumluluk duymamaktadır. Doğa gözlüğüyle bakıldığında, büyük insanların doğaya bakışı ile çocukların doğaya bakışı arasındaki farklar hemen göze çarpar. Büyük insanlar doğaya sadece yarar almak gözüyle bakarken, çocuklar doğaya hem yarar almak hem de yarar vermek gözüyle bakarlar.

Büyükler sayıları çok severler. O kadar çok severler ki, onlara: “ ‘Penceresinde sardunyalar, çatısında güvercinler olan pembe bir ev gördüm…’ deseniz, bu evi asla gözlerinde canlandıramazlar.” Ama: “Beş milyon liralık bir villa gördüm.” deseniz, “vauv” derler.

* Öykü anlatıcı pilot yıllar sonra Sahra çölü üzerinde pırpırlı uçağıyla uçarken motoru arızalanır ve çöle yumuşak iniş yapar. İndiği yer en yakın yerleşim yerine bin mil uzaklıktadır. [Küçük Prens ise bir yıl önce, tam da bu bölgeye inmiş, bir yıl dünyayı gezmiş ve bir yıl sonra dönmüş dolaşmış yine aynı yere gelmiştir.] Ertesi sabah Küçük Prens pilotun kulağına: “Bana bir koyun çiz!” dediğinde, pilot o an beyninden vurulmuşa döner ve heyecanla birkaç koyun resmi çizer. Daha sonra, küçük prensin böyle bir talepte bulunmasının nedeni anlaşılır. Geldiği gezegendeki gülünün etrafında büyüyen kötü otları (baobabları) yemesi için pilota koyun resmi çizdirmek istemiştir.

Küçük Prens ve Tilki

Küçük Prens gezegenindeyken her gün yanardağların kurumlarını temizler ve arsız boababların sürgünlerini keser. Küçük Prens’e göre, sabahları, kendine çekidüzen verdikten sonra, gezegenine de mutlaka özenle çekidüzen verilmelidir.

* Hayatını uzun bir süre sıkıntı içinde geçiren Küçük Prens’in tek avuntusu gezegeninde gün batımını izlemek olmuştur. Kendi gezegeninden Dünya’ya gelirken uğradığı ilk gezegende bir kral ile karşılaşır ve ondan da gün batımını izlemek için güneşi batırmasını ister. Kral akıllıdır ve doğa yasalarına uygun emirler vermektedir. Kral, güneş akşam yediyi kırk geçe batacağı için: “Emrediyorum; akşam yediyi kırk geçe güneş batsın!” der. Kral böylelikle saygınlığını korur.

* Küçük Prens, bilinmeyen bir yerden rüzgârla gezegenine gelen bir tohumdan üreyen gizemli çiçeğini kişileştirmiş ve onunla diyaloğa girmiştir. Ona ön yargısız ve sevgi dolu bir kalple yaklaşmış ve onun nazlanma ve böbürlenmelerini hoş görmüştür. Küçük Prens’in gezegeninden ayrılma zamanı geldiğinde ise, gül kaprislerini bir kenara bırakarak sevgisini Küçük Prens’e açıkça göstermiştir.
Küçük Prens dünyayı gezerken karşılaştığı bir gül bahçesinde kendi gülünün eşsiz olmadığını ve türünün yalnızca bir örneği olduğunu görür. Tek bir güle sahip olmanın, sandığı kadar önemli bir şey olmadığını fark eder. Kendini ve gezegenini gereğinden fazla önemsediğini düşünür ve üzülür.

Büyükler bir bahçede beş bin gül yetiştirip aradıklarını bulamazken, Küçük Prens ve çocuklar tek bir gülde aradıklarını bulabilirler. Çünkü çocuklar güllerine kalp gözüyle bakarlar; onlara sevgi ve emeklerini verir ve sorumlu davranırlar. Onun için Küçük Prens, gülüne gönlünü vermiş ve onu “evcilleştirmiştir”. Ondan ayrıldığında ise üzülmüş ve ağlamıştır. Üzülme ve ağlamanın ancak sevgi ve emek verildiği zaman olabileceği, ne kadar da deriye dokunan bir gerçektir!

* Küçük Prens çöle indiğinde hiçbir insanla karşılaşmaz ve yalnızlık duygusuna kapılır. Bu duyguyla baş edebilmek için gökyüzündeki gezegenine bakar ve gülünü düşünür. O esnada karşısına bir yılan çıkar ve bir kimsenin insanlar arasında da yalnız olabileceğini söyler. Kendine elverişli olmayan bir ortamda bulunmak da bir çeşit “çöl”de olmak değil midir?

Küçük Prens öyküsünde özetle, bir yandan doğa yasaları temelinde insanın kendine ve doğaya bakışı tartışılırken diğer yandan da insanın sorunlarına çözüm yolları olarak, içindeki çocuğu ortaya çıkarmak ve kalbiyle kendine ve doğaya bakmak gibi önerilerde bulunulduğu söylenebilir.

Küçük Prens’in bir sözüyle bitirelim: “Asıl sorun büyümek değildir; büyürken unuttuklarımızdır!”

Küçük Prens Kuşlar

KAYNAKLAR: 1- Antoine de Saint-Exupery, Küçük Prens, Lotus Yayınevi, 2005; 2- Nuran Direk, Küçük Prens Üzerine Düşünmek, Pan Yayıncılık 2007; 3- Küçük Prens Animasyon filmi, Paramount, 2015.

NOT: Bu yazı, Kafasına Göre Dergisi’nin 28. Sayısında (Eylül-Ekim 2019) yayımlanmıştır.

Kategoriler
S. Serdar YEGÜL

John Muir ve Milli Parklar

Size, Eski Dünya’nın (Avrupa) tarihi güzelliklerinin yerini Yeni Dünya’da (ABD) doğal güzelliklerin aldığını söylesem; dahası, tüm bu yerini alma (ikame) düşüncesini oluşturan düşünürlerin ABD’nin doğal güzelliklerine: “Spiritüalizmin kaleleri, Sekoya tapınağı, Sekoya abidesi ve Sierra katedrali gibi isimler verdiklerini de sözlerime eklesem, bana ne dersiniz?

Sizi bilmem ama yukarıdaki düşünceleri bir makalede [1] okuduğunda oldukça şaşırdım, şaşırmaktan da öte adeta vuruldum. Çünkü bu bilgiler benim için oldukça yeni bilgilerdi ve üniversite öğrenimim esnasında ve sonrasında böylesine ilginç isimlendirmelere hiç mi hiç rastlamamıştım.

Söz konusu makalede, R. W. Emerson, H. D. Thoreau ve J. Muir’in düşünce çizgisinden bahsediliyor ve John Muir’in yukarıdaki isimlendirme ve diğer çabalarına özellikle vurgu yapılıyordu. Peki, o zaman soruyu soralım: Kimdi John Muir ve doğal güzelliklere böylesine ilginç isimler vermek nereden aklına gelmişti? John Muir’i tanıyarak başlayalım.

John Muir

1838 yılında İskoçya’da dindar bir ailede dünyaya gelen John Muir (1838-1914), babasının zorlamasıyla kutsal kitapları olan Eski Ahit (Tevrat, Zebur) ve Yeni Ahit’i (İncil) ezberler. Bu ezberlerin ileride John Muir’in üslubu üzerinde önemli etkileri olacaktır.

11 yaşında ailesiyle birlikte Amerika’ya (Wisconsin, Kingstone) göç eden John Muir, daha çocuk yaşta yaban hayatına ilgi duyar ve çiftlik işlerinin yanı sıra, göl kenarındaki arazilerinde zamanını ağaçları, çiçekleri ve hayvanları tanıyarak geçirir. Arazilerinin hemen yanında, çok sevdiği ve Tanrının bizzat koruduğuna inandığı bir koruluk vardır. Bu koruluğu çitle çevirmek ve çiftlik hayvanlarının içeri girmesini engellemek ister. Bu ve benzeri davranışları, onun daha o yaşlarda yaban doğaya olan ilgisinin ipuçlarını verir.

John Muir

Baba Muir, John’un dini görüşlerini koruması için onu okula göndermez. Bunun üzerine John, uzun saatler tarlada çalıştıktan sonra arta kalan zamanını babasından aldığı matematik kitaplarını okuyarak geçirir. Öğle paydoslarında bile önce kitaplarını okur, daha sonra karnını doyurur. Kış günlerinde akşam saat 8’de yatar, sabahleyin erkenden kalkarak kitaplarını okumaya devam eder. Bilime ilgi duyan John, evlerinin bodrum katında deneyler yapar. Bu yolla pek çok buluşa imza atan John, buluşlarını Wisconsin Fuarı’nda sergiler ve bazı ödüller kazanır.

22 yaşında (1860) Wisconsin Üniversitesine kaydolan John, üniversitede botanik ve jeoloji okur. Yaz tatillerinde okul masraflarını çıkarmak için çiftliklerde çalışır. Üniversitede geçirdiği iki buçuk yılın ardından İndiana, İndianapolis’te bir araba fabrikasında çalışmaya başlar. İşinde başarılıdır ve zaman zaman terfi almaktadır. Ancak bir iş kazası sonucu John’un her iki gözü de görmez olur. John, körlerin dünyasına adım atar atmaz, doğal güzellikleri ne denli sevdiğini ve onlarsız yapamadığını fark eder. John, tam da bu kâbusun ortasındayken bir karar verir: “Eğer bir gün gözleri iyileşir ve görmeye başlarsa, yaz-kış ve yağmur-çamur demeden doğayı gezecek ve doğal güzellikleri seyredecektir” [2]. Neyse ki bir süre sonra John’un gözleri görmeye başlar ve böylece o özlediği orman ve kırlara geri döner.

Ver Elini Yürüyerek Yolculuk!

29 yaşında (1867) ABD’nin güneyinde doğudan batıya doğru yürüyerek uzun bir (1609 km) yolculuğa çıkan John Muir, yolculuk esnasında büyük kentlerden olabildiğince uzak durur ve ormanlarda yürümeyi tercih eder. Yolculuğu esnasında not defterine şunları yazar: “Bu uzun yolculuk Kaliforniya’da sona erecekti. Tek başıma ve yaya olarak Meksika Körfezini yürüyecektim. Çantamda, alacağım bitki örnekleri için bir kutu vardı. Kıştan kaçan kuşlar gibi Güney’e iniyordum. (..) Aslında Güney Amerika’ya da geçip, Amazon nehrinin başlangıcından itibaren, Güney Amerika ormanlarını yürümek istiyordum. Sonra da koca nehri salla aşarak Okyanusa ulaşmak arzusundaydım. Güney Amerika’ya gitmek için gemiye binemezdim, çünkü çok az param vardı. Florida’da yakalandığım hastalıktan sonra kendimi pek toparlamış hissetmiyordum.” [2]. (Muir’in Güney Amerika’da seyahat etmek istediği rota, Alexander von Humboldt’un 1799-1802 yılları arasında seyahat ettiği rotadır. Muir, bu düşüncesini 30’lu yaşlarda gerçekleştiremese de, bu düşüncesinden asla vazgeçmeyecek ve 70’li yaşlarda bu seyahati gerçekleştirir.)

Yosemite Vadisi Milli Parkı

Yosemite Vadisi

Muir, 1868 ilkbaharında Kaliforniya Eyaletindeki Yosemite vadisine ulaşır ve çevresindeki eşsiz güzellikleri görerek sevinç içinde şunları söyler: “Şu ana kadar duyduğum ve okuduğum hiçbir cennet tasviri Yosemite kadar güzel değil. Dağlar ve vadiler çiçeklerle bezenmişti. Çiçekler içinde yüzerek ve kendimden geçerek, ayaklarımın beni götürdüğü yere gidiyordum. Tepelerden birinin üzerinden çevreyi seyrettim. Karşımdaki manzara, şimdiye kadar gördüklerimin en görkemli manzaraydı. Kaliforniya Merkez Vadisi ayaklarımın altında seriliydi. Sanki güneş gökten yere inmiş, 80 km genişliğinde ve 800 km uzunluğunda ışıktan bir göl oluvermişti. Bu şimdiye kadar gördüğüm altın bahçelerin en büyüğüydü. Bu altın bahçenin doğu kenarında, Sierra Nevada Dağları yükseliyordu. Dağlar sanki göğe yükselen ışıktan bir duvar gibiydi.” [2].

Yaz geldiğinde içinde vadinin yükseklerine çıkma isteği uyanan Muir, o kadar şanslıdır ki, koyun sürüsüne çoban yardımcısı arayan bir sürü sahibi ile karşılaşır ve sürü sahibi onu işe alır. Hem para kazanma hem de yükseklerin bitki, hayvan ve yeryüzü şekillerini tanıma fırsatını bulan Muir, yüksek noktalardan vadiye bakmaya âşık olur; dahası, kendini ibadet ediyor ve Tanrıyla iletişim kuruyor gibi hisseder.

John Muir tüm bu gözlemleri esnasında, koyunların toprağın bitki örtüsünü azaltarak yağmurlarla sürüklenip gitmesine neden olduğunu gözlemler. Sierra’nın o güzelim ağaçlarının, zengin olmak isteyen kimseler tarafından kesilerek satıldığını ve ormanların tarla ya da otlak açmak için yakılıp yıkıldığını görür. Bütün bunların gerekli olmadığını anlatabilmek için kolları sıvayan Muir, ulusal düzeyde kampanyalar başlatarak gazete ve dergilere yazılar yazar. Yazılarında etkiyi arttırmak için şiirsel bir dil kullanır. Muir’in çabaları yıllar içinde meyvelerini verecek ve Amerikan halkı Muir’in doğal yaşam alanları felsefesini benimseyecektir.

1890 yılında, Muir’in önemli gayretleri sonucu Yosemite vadisi, milli park ilan edilir. Bununla da yetinmeyen Muir, 1892 yılında Sierra Kulübü’nü kurarak, Türkçeye “doğal alanların olduğu gibi muhafazası” olarak tercüme edilen “preservation” fikrini genç nesillere aşılamaya çalışır; seminer ve arazi gezileri düzenler. Sierra Kulübü, bugün de işlevini sürdürmektedir.

Sierra Klübünün Günümüzdeki Bir Etkinliğinden

Başkan Yosemite’ye Geliyor!

Gençliğinde doğaya duyduğu tutkuyla ünlenmiş olan ABD Başkanı Theodere Roosevelt (1. Roosevelt) 1903 yılında Kaliforniya eyaleti seyahat programına Yosemite vadisini de aldırır ve John Muir’un bu seyahatte kendisine eşlik etmesini ister. Başkan Roosevelt, Yosemite vadisine vardığında, Muir ve birkaç park görevlisini de yanına alarak Yosemite vadisindeki Mariposa koruluğuna gider. Bu bölge, dev sekoya ağaçlarıyla meşhurdur. Bir sekoya ağacının altında kamp kuran ekip, sabaha kadar açık alanda battaniyelerine sarılarak doğayı seyreder. Muir fırsatı kaçırmaz ve gece boyunca şiirsel bir dille Başkan’a Yosemite vadisi ve doğa ile ilgili düşüncelerini anlatır. Ertesi gün Muir, Başkan’ı iki şelale ve en yüksek tepenin (Glacier) görülebildiği bir noktaya çıkarır. Bir gece de orada kamp kurarlar. Sabah kalktıklarında üzerlerinin kar ile kaplı olduğunu görür, şaşkın ve mutlu yüzlerle birbirlerine bakarlar.

Roosevelt ve Muir kampta

Başkan, iki geceden aldığı müthiş zevkle, bir sonraki gün Yosemite’den ayrılarak vatandaşlarına hitap etmek üzere Kaliforniya’nın başkenti Sacramento’ya gider. Hitap esnasında sanki Başkan değil de John Muir konuşmaktadır. Başkan: “Sekoya ağaçlarının dibinde olmak, bir tapınakta olmak gibi bir histi. Umarım bu büyük ağaçların olduğu koruluğu koruruz. Bu ağaçların her biri sanki bir abideyi andırıyor. Ben, gelecekte bunların taşıyacağı değeri düşündüğümde; bu paha biçilmez doğal güzelliklerin zarar görmeden korunmasını, gelecek nesillere bırakılması gerektiğini düşünüyorum ve istiyorum. Biz bu ülkeyi sadece bir gün yaşamak için değil, yıllarca yaşamak için inşa ediyoruz” der.

Roosevelt, Muir ve Park Görevlileri

Bitirirken

John Muir (1838-1914), ABD’de hızla yok olmakta olan doğal yaşam alanlarının muhafazası için pek çok yazı yazarak ve konuşma yaparak Amerikan kamuoyunu ve karar vericilerini uyarmaya çalışır. Yazı ve konuşmalarını oluştururken, bir yandan “doğa asla sadece doğa değildir; doğanın daima dini bir değeri vardır” [4] düşüncesinden ilham alırken, diğer yandan bilimsel gözlemlerine de dayanır.

Dini ve bilimsel düşüncelerini zihninde harmanlayan Muir, Amerika’nın doğal yaşam alanlarına: “Spiritüalizmin (ruh ve ruhla ilgili konuların) kaleleri, Sekoya tapınağı, Sekoya abidesi ve Sierra katedrali” gibi ilginç isimler verir. Bu isimlerin altını: “Doğayı muhafaza etmek ruh sağlığımızı korumak için gereklidir. Muhafaza edilmiş doğal yaşam alanları, insanları endüstrileşme ve lüks düşkünlüğünün etkisinden kurtaracak yegâne araçlardır” gibi düşüncelerle doldurur. Dolayısıyla Muir’in, “ruh muhafazası, kale/ibadethane muhafazası, ruh muhafazası” gibi bir döngüden bahsettiği söylenebilir.

John Muir’in Amerikalıların kulağına fısıldadığı muhafaza (preservation) ve milli parklar (national parks) düşünceleri karşılığını bulmuş olacaktır ki, bugün sadece ABD’de değil tüm dünyada yüzlerce milli park ilan edilebilmiştir. “Ne mutlu o milli parkları gezerek ruhlarını iyileştirenlere ve tazeleyenlere!” demekten kendimi alamıyorum!

Yazıyı John Muir’le bitirelim: “Dağlara çık ve verecekleri iyi haberi al. Doğanın huzuru, aynı güneş ışığının ağaçlara aktığı gibi, içine akacak. Rüzgârların taze nefesi, fırtınaların enerjisi içine esecek, kaygıların da sonbahar yaprakları gibi dökülüp gidecektir.” [2]

KAYNAKLAR: [1] Çelik, Cahit; Doğal Alanları Koruma: Amerika Birleşik Devletlerinde Milli Parkların Oluşum Süreci ve İdaresi, 2015 (Son erişim tarihi: 8 Ocak 2020); [2] William O. Douglas; Ağaçlar Kaçmaz, Redhouse Press, 1978; [3] Özdağ, Ufuk; Edebiyat ve Toprak Etiği, 2017; [4] Mekân Sembolizmi: http://www.symbolism.org/writing/books/sp/2/page4.html, sayfa 1, paragraf 1 (Son erişim tarihi: 8 Ocak 2020)

Muir'in en meşhur eseri Yosemite

NOT: Bu Yazı Orman ve Av Dergisinin Ocak-Şubat 2020 sayısında yayımlanmıştır.

Kategoriler
S. Serdar YEGÜL

Bir Başyapıt: Walden; ya da Ormanda Yaşam

“Ben koruluklara gittim… yaşamın sadece zaruri ihtiyaçlarını bilmek için; yaşamın bana öğretebileceği bir şeyin olup olmadığını öğrenmek için.”

Bazı kitaplar vardır ki, tahminimizin üzerinde etki bırakır bizde. Hatta daha da öteye gidip, başucu kitabınız oluverir. Doğa üzerine yaptığım okumalar içerisinde, Henry David Thoreau’nun Walden; ya da Ormanda Yaşam kitabı beni tahminimin üzerinde etkileyen bir kitap oldu. Hem okudum hem heyecanlandım hem de bazı bölümlerini tekrar tekrar okudum. Kitabın sonuna geldiğimde ise büyük bir hazineyle karşı karşıya olduğumu fark ettim. Çünkü Thoreau, otobiyografi türündeki Walden; ya da Ormanda Yaşam kitabında sadece doğa ile ilgili bilgiler vermekle kalmamış, bu bilgiler ile insan hayatı arasında çok önemli bağlar da kurmuştu. Kitabın bu yönünü fark ettiğimde, kitap benim için çoktan başucu kitabım olmuştu bile!

HENRY DAVID THOREAU

1817-1862 yılları arasında geçen ömrünün çoğunluğunu Amerika Birleşik Devletleri’nin Boston kentinin 40 km batısındaki Concord kasabasında geçiren Henry David Thoreau, 1837 yılında Harvard Üniversitesinden mezun olur. Mezuniyet sonrası her üniversite mezunu gibi kendisine en uygun işi aramaya başlar. Bu doğrultuda Thoreau (Toro) kendisine, “Para kazanmanın en iyi yolu nedir? Bunun için ne kadar zaman harcamalıyım? Düzgün ve özgürce yaşamak için ne kadar paraya ihtiyacım var? Dahası, Nasıl yaşamak gerekir?” gibi pek çok felsefi soruyu kendisine sorar.

Hukuk, politika, tıp, ticaret ve din gibi alanların kendisine uygun olmadığını düşünen Thoreau, işçi, bahçıvan, öğretmen, özel ders öğretmeni, dönemsel öğretim üyesi ve editör gibi pek çok işte çalıştıktan sonra, yazar olmaya karar verir.

Henry David Thoreau kitabı Walden Ön Kapağı

Nasıl Yaşamak Gerekir?

Nasıl yaşamak gerekir sorusu başta olmak üzere zihnindeki pek çok felsefi soruya aldığı okul eğitiminde ve okuduğu kitaplarda yanıt bulamayan Thoreau, yönünü Concord kasabasında yaşayan hemşerilerine çevirir. Onların yaşantılarını inceler ve zihnindeki sorulara cevaplar bulmaya çalışır.

Hemşerilerinin hayatlarını incelediğinde görür ki, hemşerileri bitmeyen işlerle uğraşmaktadır. Hep, “iş, iş, iş!” demektedir. Dahası, para kazanmak için yalan söylemekte, dalkavukluk etmekte, oy kullanmakta ve kendilerini gereksiz yere nezaket cenderesine sokmaktadırlar. Bir başka konu, hemşerileri, ellerinde kendilerine yetecek kadar yiyecek, barınma, giyinme ve yakacak olmasına rağmen, bunu görememekte ve hep daha fazlasını istemektedirler. Thoreau’ya göre bu durum, onların ekonomi kavramını idrak edemediklerini göstermektedir. Hemşerilerinin sınırsız maddi arzuları, onları fakirleştirmekte ve köleleştirmektedir [1].

Hemşerilerinin yaşamlarından da aradığını bulamayan Thoreau, bu kez yönünü doğaya çevirir. Bunun için Walden Gölü civarındaki ormanlarda, arkadaşı Ralph Waldo Emerson’un arazisine bir kulübe inşa eder. Kulübesini inşa etmek için birkaç ağaç keser ve önce kulübesini daha sonra ise kulübede kullanacağı eşyaları (bir yatak, bir çalışma masası, iki sandalye v.b.) yapar. Kestiği ağaçların artıklarını ise yakacak olarak kullanır. Kulübenin taştan bir şöminesi ve ahşaptan bir odunluğu da vardır.

Ben koruluklara gittim… yaşamın yalnız zaruri ihtiyaçlarıyla karşı karşıya kalabilmek için; bu yaşamın bana öğretebileceği bir şeyin olup olmadığını anlamak için; ki ölürken yaşamadığımın farkına varmayayım. Yaşamın bütün iliğini emmek istedim.

Walden’de her mevsimi iki kere yaşayan Thoreau, bu süre zarfında eline bir dürbün ve bir de not defteri alarak her gün dört saat boyunca koruluklarda yürür; hayvanları ve bitkileri inceler ve komşu çiftliklerdeki insanlarla konuşur.

Kulübesine çok yakın bir mesafede, orman içi bir boşlukta bir tarla oluşturan Thoreau, bu tarlada fasulye, bezelye, mısır, turp ve patates gibi ürünler yetiştirir. Diğer taraftan, Walden gölü ve civardaki diğer küçük göllerde balık avlar. Hatta balık avlamakla da kalmaz, civar çiftliklerde yaşayan çocuklara balık tutmanın püf noktalarını da öğretir.

Thoreau bazen 1,5 km mesafedeki Concord kasabasındaki arkadaşlarının yanına gider, bazen de arkadaşları onun yanına gelir. Yalnız, arkadaşları kulübesine misafir geldiklerinde, Thoreau’nun bir adet misafir sandalyesi vardır ve bir misafirin haricinde diğerleri ayakta kalmak zorundadır. Diğer taraftan, misafire ikram edeceği yiyeceği de bulunmayan Thoreau, su isteyen misafirinin eline boş bir maşrapayı tutuşturup Walden Gölü’nü işaret eder.

1845-1847 yılları arasını Walden Gölü civarı ormanlarda geçiren Thoreau, burada tuttuğu notlardan hareketle dünyaca ünlü yapıtı, Walden; ya da Ormanda Yaşam’ı yazar.

Thoreau'nun kulübesinin dıştan ve içten temsili görünüşü

Dört Temel Yaşam Gereksinimi

Thoreau, Walden Gölü kıyısına geldiğinde ilk iş olarak yiyecek, barınma, giyinme ve yakacak gibi temel yaşam gereksinimlerinin en az düzeylerini, ormancılık terminolojisi ile ifade edecek olursak ‘eşik değerlerini’ belirlemeye çalışır. Thoreau, iki yıllık gözlemlerine dayanarak, yıllık yiyecek gereksiniminin tamamını yılda yaklaşık altı hafta gibi inanılmaz derecede az bir uğraş sonucu karşılayabildiğini görür. Thoreau, bu altı haftalık sürenin haricinde, kendisine zaman ayırabileceğini, istediği kitapları okuyabileceğini ve doğada istediği gözlemleri yapabileceğini düşünür.

Ayrıca ona göre tarlada yiyecek yetiştirmek sadece yiyecek yetiştirmek değil, aynı zamanda, toprağa ve doğaya temas etmek ve kendini doğanın bir parçası olarak hissetmek demektir.

Barınma gereksinimi ile ilgili olarak ise, sahip olduğumuz evlerden daha rahat ve lüks evler tasarlayabileceğimizi söyleyen Thoreau, ancak onları satın almaya gücümüzün yetmeyeceğinin de altını çizer. Thoreau, mütevazı bir konaklama tarzını seçerek, insanların yıllarca çalışmaktan kurtulabileceklerini ve en zengin insanlardan bile daha zengin olabileceklerini söyler.

Thoreau’ya göre insanlar, asgari yaşam gereksinimlerini karşıladıktan sonra, kendilerine, daha ne kadarına ihtiyacım var, diye sormalıdırlar.

ABD Massachusetts eyaleti Boston şehri Concord Kasabası ve Walden Gölünün Yeri

Konfor, Lüks ve Araçlar

Thoreau, dört temel yaşam gereksinimine ilave olarak, üç başlıktan daha söz eder. Bunlar; konfor, lüks ve araçlardır.

Konforun, yaşam için gerekli olmamakla birlikte yaşamımızı iyileştirdiğini söyleyen Thoreau, ancak konforun bağımlılık yaratma, yaşamımızın merkezine oturma ve enerjimizin büyük bir kısmını tüketme gibi risklerinin olduğunu söyler.

Thoreau lüks için ise, insanlar öyle bir noktaya geldiler ki, gerekli olan şeyler için değil de, lüks şeyler için inanılmaz derecede acı çekiyorlar. Dahası insanlar, araçlarının aracı haline geldiler der. Thoreau’nun bu düşüncelerini okuduğumda, 1-2 yılda bir araba ve cep telefonlarını, 3-5 yılda bir de ev mobilyalarını yenileyen günümüz insanı aklıma geldi. Thoreau’nun 170 yıl önce (1850’ler) söylediği sözlerin çok isabetli olduğunu düşündüm.

Hayatımızın kısa olduğunu dile getiren Thoreau, zamanımızı kendimize saygımızı kaybetmeden geçirmemiz gerektiğini vurgular. Kişinin kendi maddi isteklerini azaltıp kontrol altına alabilmesi halinde, daha az çalışabileceğini ve kendine daha fazla zaman ayırabileceğini söyleyen Thoreau, şöyle devam eder: Gelir ve üretkenlik artışımızı, daha fazla konfor ve lüks yerine, daha fazla boş zamana çevirmeliyiz. Böylece özgürlüğü bulacağız. Zaten temel yaşam gereksinimlerimizi karşıladıktan sonra ruhi ihtiyaçlarımızı karşılamak için paraya ihtiyaç yoktur. Hayatımızda gönüllü sadeliği ilke edinmeli ve hayatınızı basitleştirmeli, basitleştirmeli, basitleştirmeliyiz! [1]

“Dünyanın kurtuluşu yabanda/doğada yatar. Her ağaç, dallarını yabanı araması için uzatır… Ben ormana inanırım ve dereye ve mısırın büyüdüğü geceye de… Yaşam yabandan ibarettir. En canlı olan, en yaban olandır… Ümit ve gelecek benim için çimenlerde, ekilmiş tarlalarda, su geçirmez bataklıklardadır; kasaba ve kentlerde değil.” [2]

Walden’da Thoreau’nun geliştirdiği yaşam felsefesi şöyle özetlenebilir:

  1. İnsanlar doğuştan hür yaratılmış olmalarına rağmen, maddiyata o kadar çok önem verirler ki, sonunda kendi kendilerini esir durumuna düşürürler;
  2. Gerçek özgürlük, insanın kendi ihtiyacını mümkün olduğunca yine kendisinin karşılamasıdır;
  3. Sıhhat ve mutluluk; en iyi şekilde yaşamı basitleştirerek ve doğaya yakın ve uyumlu ilişkiler kurarak gerçekleşebilir;
  4. Gerçekler, her şeyden (aşk, para, şöhret) daha önemlidir. Önümüze konulan gerçekleri, ne kadar ünlü otoriteler söylerse söylesin, ispatsız kabul edilemez [2].
Walden Gölünden Boston Şehrine Bakış

Sonuç Yerine

Aslına bakarsanız, Thoreau’nun kendine dert edindiği soruları, binyıllardır pek çok düşünür kendine dert edinmiş, cevaplar bulmuş ve kitaplar yazmışlardır. Düşünürler tarafından hep söylenegelen düşünceleri Thoreau söylediğinde ise bu düşünceler daha etkileyici ve sarsıcı olabilmiştir. Peki, nedir Thoreau’yu diğerlerinden farklı kılan? Sanırım bunun nedeni, Thoreau’nun samimiyeti, cevapları yabanda/doğada araması ve bizzat kendi hayatını işin içine katmasıdır.

Yazıyı bitirirken, bugün doğal kaynak yönetiminde kullandığımız doğal alanların olduğu gibi muhafazası (preservation) ve milli parklar (national parks) gibi kavramları ilk defa dile getiren Henry David Thoreau’yu [3] saygıyla selamlıyorum.

KAYNAKLAR: [1] Thoreau, Henry David, Walden; Ormanda Yaşam, Zeplin Kitap, 2. Baskı, 2017. [2] Alexander, Samuel, Yeteri Kadarsa Çoktur, Heretik Yayınları, 1. Baskı, 2018. [3] Tont, Sargun A., Sulak Bir Gezegenden Öyküler, Kırmızı Kedi Yayınevi, 2016.

Walden'de Balık Avlamak

NOT: Bu yazı, Orman ve Av Dergisi’nin Eylül-Ekim 2019 sayısının 42-45. sayfalarında yayımlanmıştır. Bu yazıya, şu bağlantıdan ulaşılabilir: https://www.ormancilardernegi.org/UserFiles/file/orman_av_ekim_web.pdf

Kategoriler
Genel

Korona Virüs (COVID-19) Yüzeylerde Ne Kadar Yaşayabilir?

Koronavirüs COVID-19 virüs resmi

 

COVID-19’a neden olan Koronavirüs esas olarak kişiden kişiye yayılır. Enfekte olan biri öksürdüğünde veya hapşırdığında, virüs içeren damlacıkları havaya gönderir. Sağlıklı bir insan bu damlacıkları soluyarak ya da virüsün bulunduğu bir yüzeye veya nesneye dokunup elini ağzına, burnuna ya da gözlerine götürerek virüse yakalanabilir.
Koronavirüs, tezgah üstü ve kapı kolu gibi yüzeylerde saatlerce hatta günlerce yaşayabilir. Ne kadar süre canlı kalabileceği yüzeyin yapıldığı malzemeye bağlıdır.

Koronavirüs yüzeylerde ne kadar yaşar?

Yüzey Yaşama Süresi Örnek
Metal 5 gün Kapı kolu
Cam 5 gün Bardak, ayna, pencere
Seramik 5 gün Tabak, kupa
Ahşap 4 gün Mobilya, zemin kaplaması
Plastik 2-3 gün Su şişesi, asansör düğmesi
Paslanmaz çelik 2-3 gün Buzdolabı, tencere, tava
Karton 24 saat Alışveriş kutuları
Bakır 4 saat Bozuk para, tencere
Alüminyum 2-8 saat Teneke kutular
Kağıt Birkaç dakika – 5 gün Kitap, defter, gazete
Gıda Bilinmiyor Meyve, sebze
Şebeke Suyu Yaşayamaz

Yeni tip Koronavirüs COVID-19 hakkında araştırmacıların öğrenecekleri daha çok şey olduğunu unutmayalım. Kaynak: WEBMD

Kategoriler
Genel

Korona Virüs COVID-19 Türkiye

Koronavirüs diğer adıyla COVID-19! Çin’in Wuhan kentinde ortaya çıkan ve tüm dünyaya yayılan yeni tip Koronavirüs (COVID-19) maalesef 11 Mart 2020 tarihinde ülkemizde de görülmeye başlamıştır ve hızla yayılmaya devam etmektedir. Korona kaynaklı ilk ölüm ise 18 Mart 2020 tarihinde meydana gelmiş olup her geçen gün vefat sayıları artmaktadır.

Türkiye’de il il vaka sayıları kaç? Türkiye’de Korona virüs nedeniyle kaç kişi öldü? Türkiye’de koronavirüs günlük test sayısı gibi canlı tablolar ve grafikler bu yazı altında güncel bir şekilde paylaşılacaktır.

Türkiye İllere Göre Vaka Sayıları Haritası

Türkiye İllere Göre Vaka Haritası Korona Virüs COVID19 Türkiye İllere Göre Vaka Haritası Korona Virüs COVID19

İstatistiksel yöntemlerle hesaplanarak üretilip resmi olmadığı defalarca belirtilen tahmini haritaları ısrarla resmi veri sananlar nedeniyle haritalardaki rakamlar Sağlık Bakanı Sn. Fahrettin KOCA’nın 1 Nisan’da tüm iller ve 4 Nisan’da ilk 5 ilin verilerini açıkladığı şekliyle güncellenmiştir.

Sağlık Bakanının basın mensuplarına gösterdiği ülke geneli haritanın kontrollü sınıflandırma yöntemiyle üretilmiş yüksek çözünürlüklü versiyonu (Hata Oranı < %1):

Türkiye Vaka Haritası Korona Virüs COVID19

Sağlık Bakanının Türkiye geneli, İstanbul, İzmir, Ankara, Kocaeli, Sakarya ve Zonguldak için göstermiş olduğu haritalar:

Türkiye Geneli Vaka Haritası Korona Virüs COVID19

Haritadaki Renklerin Anlamları

Kırmızı: Durumu ciddi hastanede
Mavi: Durumu orta
Mor: Evde izlemde
Yeşil: Enfekte, ancak şikayeti yok. Evde izolasyon ve izlemde

İstanbul Vaka Haritası Korona Virüs COVID19
İzmir Vaka Haritası Korona Virüs COVID19
Ankara Vaka Haritası Korona Virüs COVID19
Kocaeli Vaka Haritası Korona Virüs COVID19
Sakarya Vaka Haritası Korona Virüs COVID19
Zonguldak Vaka Haritası Korona Virüs COVID19

Sağlık Bakanının paylaştığı bazı grafikler:

Günlük Test Sayıları ve Pozitif Vaka Dağılımı Vakaların Pnömoniye Dönüş Oranları Vefatların Yaş ve Cinsiyete Göre Dağılımı Vakaların Yaş ve Cinsiyete Göre Yüzdelik Dağılımı

Google Earth (kmz) Olarak Haritalar

Açıklama Boyut Tür
İstanbul Korona Virüs Haritası 1 MB pdf
Ankara Korona Virüs Haritası 1 MB pdf
İzmir Korona Virüs Haritası 1 MB pdf
Kocaeli Korona Virüs Haritası 1 MB pdf
Sakarya Korona Virüs Haritası 1 MB pdf
Zonguldak Korona Virüs Haritası 1 MB pdf

Dünya Koronavirüs Haritası:

Dünya Korona Haritası - Koronavirüs COVID19
Kategoriler
Tanıtım

Ankara Glutensiz Ürünler

Bu yazımızda Ankara’da glutensiz ürünleri bulabileceğiniz restoranları, pastaneleri ve cafeleri tanıtmaya çalışacağız. Lütfen deneyimlerinizi sizler de yorum kısmında belirtin.

Ankara Glutensiz Ürünler

1. Ankara Pastası- Bahçelievler

Milli Kütüphane Durağında, Eskişehir yolunun üzerindeki eskiden Gökkuşağı AVM olarak bilinen yerde Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) desteğiyle açılan yeni bir yer: Ankara Pastası. Kadın girişimcileri böyle bir adım attıkları için kutluyorum. Kar amacı gütmeden kaliteli ve sağlıklı ürünleri en uygun fiyata sunmaya çalışan bir işletmenin açılması Ankaralılar için büyük bir şans. Glutensiz ekmek, simit, kurabiye, kuru pasta, yaş pasta, ekler, revani, kek bulunuyor. Doğum günü pastaları çok ucuz, figürlü pasta için bir gün önceden aramanız gerekiyor. Gün içerisinde arayıp normal yaş pasta siparişi verebilirsiniz. Telefon Numarası: 0312 212 4859


2. Flamingo Pastanesi – Kızılay

Ankara’nın en merkezi yeri olan Kızılay’da bulunan üst sınıf bir pastane. Önceden sipariş vermeniz durumunda glutensiz yaş pasta hazırlıyorlar. Ayrıca her gittiğinizde halihazırda glutensiz kurabiye, mantı, makarna, hamburger, tost ve pizza bulabiliyorsunuz. Glutensiz mantı satışı da var. Tatlılardan, glutensiz kadayıf, tulumba, revani ve şekerpare bulunmakta. Otopark sorunu olduğundan toplu taşıma aracıyla (metro) gitmenizi tavsiye ederim.


3. Cemali Cafe (Eski Adı Özkaya Pastanesi) – Dikimevi

Dikimevi’nde bulunan üst bir pastane. Halihazırda glutensiz kurabiye, simit, poğaça, ekler bulabiliyorsunuz. Önceden sipariş vermeniz durumunda tatlılardan glutensiz baklava, tulumba, kadayıf yapıyorlar. Maalesef burada da otopark sorunu var. Arka sokaklara aracınızı park edip yürüyebilirsiniz.


4. Mayalı Hane – İvedik

Altındağ’da yeni adresine taşınan Mayalı Hane’de glutensiz ürünlerin dışında PKU (fenilketönüri) hastaları için de düşük proteinli ürünler bulabiliyorsunuz. Glutensiz ve düşük proteinli ekmek, kurabiye, gevrek, kraker, makarna, simit gibi ürünler mevcut. Ankara’da birçok yerde ürünlerini bulabilmek mümkün. Telefon numarası: 0850 888 5805


5. Love & Bakes (Sevgi Fırını) – Batıkent Çakırlar

Sevgi Fırını olarak da bilinen mekanda çok güzel glutensiz ekmekler bulunmaktadır. Ekmekler nişasta bazlı olmayıp karabuğday unundan yapıldığından lezzetli, yumuşak ve sağlıklıdır. Bu nedenle ekmek ihtiyacımızı buradan karşılamayı tercih ediyoruz. Bunların dışında birçok pastane ürünü de bulunmaktadır. Telefon numarası: 0553 821 1513


6. Özhanedan İskender – Beşevler-Tandoğan

Glutensiz birçok yemeği burada bulabilirsiniz. Gelmeden önce telefonla rezervasyon yaptırmanızı tavsiye ederim. Lahmacun, pide, iskender, beyti gibi seçenekleriniz olacaktır. Önünde bir iki araçlık otopark yeri genellikle oluyor. Beşevler ve Tandoğan metro durakları arasında Beşevler metrosuna daha yakın. Telefon numarası: 0312 215 1507


7. İlkerim Cafe – Hamamönü

Tam bir aile işletmesi. Size de o aile sıcaklığını hissettiriyorlar. Gitmeden önce ararsanız zengin bir menüsü var. Birçok glutensiz ürün dışında PKU hastaları için de düşük proteinli ürünlerin satışı yapılmakta. Telefon numarası: 0312 255 3118 – 0554 754 4891


8. Kuzine – Cinnah

Glutensiz pide, börek çeşitleri, simit, cupcake, muffin, ekler, ekmek ve mantı satılmakta. Henüz gitmek nasip olmadı. Gittiğimde deneyimlerimi burada paylaşacağım. Telefon Numarası: 0312 440 7540 – 0505 354 2920


9. Üstüneller Baklava – Balgat

Glutensiz baklava canınız çekiyorsa Ankara’daki en güzel glutensiz baklavayı buradan temin edebilirsiniz. İstanbul Güllüoğlu’nun baklavasına yakın bir kalitede. Telefon Numarası: 0312 285 6301 Adres: Ceyhun Atuf Kansu Caddesi, 8.


10. Vagas Cook House – Tunalı Hilmi – Kuğulu Park Tarafı

Glutensiz iskender ve cheesecake bulunmakta.Buraya da henüz gidemedim. Telefon Numarası: 0312 428 2903 – 0312 428 2904. Adres: Tunalı Hilmi Caddesi, 114/23.


11. Cemre Bitkisel Ürünler – Balgat Ziyabey

Glutensiz dondurma külahı ve güllaç gibi tatlıları bulabilirsiniz. Schar dışında yerli glutensiz ürünlerin satışı da bulunmakta. Telefon Numarası: 0312 286 03 03

Bunların dışında tüm Özsüt şubelerindeki sütlü tatlılardan kazandibi ve tavukgöğsünde gluten bulunmamakta. Starbucks’ta ise glutensiz ıslak kek mevcut. Çölyak ve PKU’lu insanların faydalanabilmesi için bildiğiniz diğer yerler olursa lütfen yorum olarak ya da bana e-posta yoluyla yazınız.

Anahtar kelimeler: çölyak, glutensiz, flamingo, love&bakes, cumali, özkaya, kuzine, ilkerim, vagas cook house, mayalı hane, semotti, starbucks, özsüt

Kategoriler
Nedir

Jeolojik Zaman Çizelgesi

Dünya tarihi boyunca zamanda bir yolculuğa çıkın. Aşağıdaki jeolojik zaman tablosunu kullanarak belirli bir döneme atlayın ve antik yaşam, iklimler ve coğrafyayı inceleyin. Senozoyik Çağından (65,5 milyon yıl öncesinden günümüze) başlayıp günümüze kadar olan dönemi inceleyebilir ya da daha da geriye giderek Hadean Çağına göz atabilirsiniz (4,6 – 4 milyar yıl öncesi). Seçim sizin.

NOT: MYÖ milyon yıl öncesi anlamına gelmektedir.

Aşağıdaki zaman makinesindeki bağlantıları kullanarak ilgilendiğiniz bir dönemi inceleyin:

Fanerozoyik
(541 MYÖ’den günümüze)
Senozoyik
(66 MYÖ’den günümüze)
Kuvaterner (2,58 MYÖ – günümüz)

  • Holosen (11.700 yıldan günümüze)
  • Pleyistosen (2,58 MYÖ – 11.700 yıl)
Neojen (23,03 – 2,58 MYÖ)

  • Pliyosen (5,33 – 2,58 MYÖ)
  • Miyosen (23,03 – 5,33 MYÖ)
Paleojen (66 – 23,03 MYÖ)

  • Oligosen (33,9 – 23,03 MYÖ)
  • Eosen (56 – 33,9 MYÖ)
  • Paleosen (66 – 56 MYÖ)
Mesozoyik
(251,9 –
66 MYÖ)
Kretase (145 – 66 MYÖ)

  • Üst (100,5 – 66 MYÖ)
  • Alt (145 – 100,5 MYÖ)
Jura (201,3 – 145 MYÖ)

  • Üst – Malm (163,5 – 145 MYÖ)
  • Orta – Dogger (174,1 – 163,5 MYÖ)
  • Alt – Liyas (201,3 – 174,1 MYÖ)
Triyas (251,9 – 201,3 MYÖ)

  • Üst (237 – 201,3 MYÖ)
  • Orta (247,2 – 237 MYÖ)
  • Alt (251,9 – 247,2 MYÖ)
Paleozoyik
(541 –
251,9 MYÖ)
Permiyen (298,9 – 251,9 MYÖ)

  • Lopingiyen (259,1 – 251,9 MYÖ)
  • Guadalüpiyen (272,95 – 259,1 MYÖ)
  • Sisuraliyen (298,9 – 272,95 MYÖ)
Karbonifer (358,9 – 298,9 MYÖ)

  • Pensilvaniyen (323,2 – 298,9 MYÖ)
    • Üst (307 – 298,9 MYÖ)
    • Orta (315,2 – 307 MYÖ)
    • Alt (323,2 – 315,2 MYÖ)
  • Missisipiyen (358,9 – 323,2 MYÖ)
    • Üst (330,9 – 323,2 MYÖ)
    • Orta (346,7 – 330,9 MYÖ)
    • Alt (358,9 – 346,7 MYÖ)
Devoniyen (419,2 – 358,9 MYÖ)

  • Üst (382,7 – 358,9 MYÖ)
  • Orta (393,3 – 382,7 MYÖ)
  • Alt (419,2 – 393,3 MYÖ)
Silüriyen (443,8 – 419,2 MYÖ)

  • Piridoli (423 – 419,2 MYÖ)
  • Ludlov (427,4 – 423 MYÖ)
  • Venlok (433,4 – 427,4 MYÖ)
  • Landoveri (443,8 – 433,4 MYÖ)
Ordovisiyen (485,4 – 443,8 MYÖ)

  • Üst (458,4 – 443,8 MYÖ)
  • Orta (470 – 458,4 MYÖ)
  • Alt (485,4 – 470 MYÖ)
Kambriyen (541 – 485,4 MYÖ)

  • Furongiyen (497 – 485,4 MYÖ)
  • Seri 3 (509 – 497 MYÖ)
  • Seri 2 (521 – 509 MYÖ)
  • Terrenüviyen (541 – 521 MYÖ)
Prekambriyen
(4600 –
541 MYÖ)
Proterozoyik
(2500 –
541 MYÖ)
Neoproterozoyik (1000 – 541 MYÖ)
Mesoproterozoyik (1600 – 1000 MYÖ)
Paleoproterozoyik (2500 – 1600 MYÖ)
Arkeyan
(4000 –
2500 MYÖ)
Neoarkeyan (2800 – 2500 MYÖ)
Mesoarkeyan (3200 – 2800 MYÖ)
Paleoarkeyan (3600 – 3200 MYÖ)
Eoarkeyan (4000 – 3600 MYÖ)
Hadean
(4600 – 4000 MYÖ)

* Tarihler Uluslararası Stratigrafi Komisyonunun Uluslararası Stratigrafik Çizelgesinden (2017-02) alınmıştır.

Kategoriler
Google Earth

Google Earth Pro Full İndir

Google Earth Pro artık tamamen ücretsiz. Peki nasıl indireceksiniz ve nasıl yükleyeceksiniz? Aşağıdaki bağlantıya tıklayarak Google’ın resmi sitesinden kurulum dosyasını indirin.

TIKLAYIN

7.3 sürümünü yüklediğinizi varsayıyorum. Kurulumun sonunda kullanıcı adı ve lisans anahtarı soracaktır.
Kullanıcı adı: xxx@gmail.com (Gmail adresiniz)
Lisans anahtarı: xxxx (Gmail şifreniz)

İşte bu kadar. Google Earth artık Pro ve tamamen ücretsiz.

Google Earth Pro’nun farkı nedir? Ne işe yarar

  • .csv ya da .txt gibi genel metinleri
  • .shp ESRI Shape (ArcGIS biçim) dosyalarını
  • .tab MapInfo dosyalarını
  • .dgn MicroStation dosyalarını
  • .img Erdas imaj dosyalarını
  • .mpr .mpl .rst gibi ILWIS ve Idrisi’nin raster dosyalarını
  • .grd Golden Software’in grid dosyalarını
  • .rt1 .vrt .tif .ntf .bmp .pix .rgb .ter .rsw .pnm .hdr .bt .gen ve .sdat dosyalarını kolaylıkla içeri aktarmanızı sağlar.
  • Görüntülerinizi yüksek çözünürlükte kaydedebilirsiniz (4800×2360 – 4K Ultra HD 3840×2160 – 1080p Full HD 1920×1080 – 720p HD Ready 1280×720). Görüntüyü kaydettikten sonra kalitesini hissedeceksiniz.
  • Çizdiğiniz çokgenlerin çevresini ve alanını; çizdiğiniz yolların uzunluğunu hatta yükseklik profilini görebilirsiniz. Bunun dışında cetvel ile yol, çokgen, düz çizgi, 3 boyulu yol ve çokgen hatta daire çizebilirsiniz. Bunların ölçümlerini kolaylıkla yapabilirsiniz.
  • Movie Maker özelliği ile Full HD kalitede video kayıtları oluşturabilirsiniz. Bu oluşturduğunuz videolarla güzel bir sunum hazırlayabilirsiniz.
Kategoriler
Genel

Ankara’da tam teşekküllü hastaneden hızlı ve ucuz sağlık raporu nasıl alınır?

Arkadaşlar Ankara’da çeşitli hastaneleri araştırdık ve en ucuz özel hastaneyi ve devlet hastanesini belirledik.

En hızlı ve ucuz özel hastane: Özel Ankara Cerrahi Tıp Merkezi (1 saat)
Öncelikle sağlık raporu isteyen kuruma özel hastaneden alınan raporun kabul edilip edilmeyeceğini sorun.

 

Özel Ankara Cerrahi Tıp Merkezine Nasıl Giderim?

Ankara’nın merkezi konumunda olan Kızılay’a geldikten sonra Güvenpark’taki dolmuş duraklarının hemen arkasında Öveçler dolmuşları kalkıyor. Halk otobüslerinden 203 ve 454 numaralı otobüsler hastanenin yakınından geçmektedir. AŞTİ’den 5 km, Kızılay’dan 6 km uzaklıkta. Taksi ücreti 20-25 TL civarında tutmaktadır. Rapor ücreti: ehliyet raporu 40 TL, heyet raporu 80 TL.

Özel Ankara Cerrahi Tıp Merkezi Hangi Raporları Veriyor?

Ehliyet Raporu
İşe Giriş Sağlık Raporu
İşe Giriş Heyet Raporu
Portör Muayenesi Spor Yapabilir Raporu
Yüksekte Çalışabilir Raporu
Ağır ve Tehlikeli İşler Raporu
İlaçlama Sağlık Raporu
Yurtdışı Sağlık Raporu
Futbol Hakemlik Sağlık Raporu
İngilizce Yurtdışı Sağlık Raporu
Uçuş ve Atlayış Sağlık Raporu
Kreşte Çalışmak için Rapor
İşe Giriş Periyodik Muayene Formu Amatör Denizci Sağlık Raporu
65 yaş Üstü Noter İçin Rapor
Silahsız Güvenlik Sağlık Raporu
Kick Boks Yapabilir Sağlık Raporu
Tekwando Yapabilir Sağlık Raporu
Güreş Yapabilir Sağlık Raporu
Yüzme Sağlık Raporu
Basketbol Sağlık Raporu
Voleybol Sağlık Raporu
Hentbol Sağlık Raporu
Futbol Sağlık Raporu
Hakem Sağlık Raporu
Huzuevinde kalabilir Sağlık Raporu
Ağır ve Tehlikeli İşler Sağlık Raporu
Bisikletçi Sağlık Raporu
Kategoriler
Yazılım

RAR Uzantılı Dosyaları Açmak için Gerekli Program

Sitede yer alan ya da bilgisayarınıza indirdiğiniz RAR uzantılı dosyaları açamıyorsanız bilgisayarınızda WinRAR programı yüklü değil demektir.

Aşağıda WinRAR indirme bağlantıları verilmiştir:

Açıklama Boyut Tür
WinRAR 5.9 English (32 Bit) 2 MB pdf
WinRAR 5.9 English (64 Bit) 2 MB pdf
WinRAR 5.9 Türkçe (32 Bit) 2 MB pdf
WinRAR 5.9 Türkçe (64 Bit) 2 MB pdf

1. Yukarıdaki linklerden uygun olanına tıklayıp indirin ve açın.

2. Orijinal dizini değiştirmeden Yükle düğmesine tıklayın.

Türkçe Winrar Yükle

3. Uzantı türlerinin hepsini seçin ve Tamam düğmesine basın.

Türkçe Winrar Kurulumunda Dosya Türleri

4. Program bilgisayarınıza kuruldu. Bitti düğmesine tıklayarak kapatabilirsiniz.

Türkçe Winrar Kurulumu Son Ekran